Burası, onun öğretmenlik yaptığı okul.
- This is the school where she is teaching.
Tom tam zamanlı stüdyo müzisyeni olmak için öğretmenlik mesleğini bıraktı.
- Tom gave up his teaching job to become a full-time studio musician.
Ben bu öğretim yöntemine inanıyorum.
- I believe in this method of teaching.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
- What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
Tüm öğretmenler gençtiler ve öğretmeyi sevdiler.
- All our teachers were young and loved teaching.
Öğretmekten çok yoruldum.
- I am very tired from teaching.
Okulu müdürümüz derse girmez.
- Our principal does no teaching.
Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.
- Tom is teaching a class right now.
Bayan Jones, bilgisayar bilimleri öğretiyor.
- Mrs. Jones is teaching computer science.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
- What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?