The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
- Çelimsiz yaşlı adam inatla bir tekerlekli sandalyeyi kullanmayı reddetti.
Helen stubbornly insists that this is true.
- Helen bunun doğru olduğunda inatla ısrar ediyor.
Mary is too stubborn to apologize.
- Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.
You've become old and stubborn.
- Yaşlandın ve inatçı oldun.
Tom is being quite obstinate, isn't he?
- Tom oldukça inatçı, değil mi?
As he grew older, he became more obstinate.
- Yaşlandıkça daha inatçı oldu.
I've got my stubbornness from my father.
- İnatçı yanım babamdan gelmedir.
Your crap stubbornness makes people sick.
- Senin bok inatçılığın insanları hasta ediyor.