Bu yeni ayakkabıların içinde rahat değilim.
- I am uncomfortable in these new shoes.
Yaramaz kız kaleminin sonunu çiğneme alışkanlığı içinde.
- The nervous girl is in the habit of chewing the end of her pencil.
İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
- I want to become a TV announcer in the future.
İleride polis olmak istiyor.
- He wants to be a policeman in the future.
Sonuçta, Jane onu satın almadı.
- In the end, Jane didn't buy it.
Sonuçta, o kadar da kötü değil.
- In the end, it's not that bad.
Annem her zaman sabahleyin erken kalkar.
- Mother always gets up early in the morning.
Ben sabahleyin duş alabilir miyim?
- May I take a shower in the morning?
O sonunda İngiltere'ye geri döndü.
- She went back to England in the end.
Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.
- In the end, we ended up eating at that shabby restaurant.
Akşamleyin evde ailemle yemek yedim.
- In the evening, I have dinner at home with my family.
Akşamleyin köpeğimle bir yürüyüş yaparım.
- I take a walk with my dog in the evening.
Öyleyse, bu arada ne yaparız?
- So, what do we do in the meantime?
Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
- I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
Gelecekte bir pilot olmak istiyorum.
- I would like to be a pilot in the future.
Gelecekte bir pilot olmak istiyorum.
- I want to be a pilot in the future.
Neticede hepimiz öleceğiz.
- We all die in the end.
Geceleri oğlum için kitap okurum.
- In the evening, I read my son a book.
Genellikle sabah kahve, akşam çay içerim.
- In the morning I usually drink coffee, in the evening I drink tea.
Anne akşam yedide evde olmamız gerektiğinde ısrar ediyor.
- Mother insists that we should be home by seven in the evening.
Gerçek ortada yatıyor.
- The truth lies in the middle.
Kağıdı ortadan katla.
- Fold the paper in the middle.
Sabah erken kalkmak sağlığın için faydalıdır.
- It's good for your health to get up early in the morning.
Anne her zaman sabahları erken kalkar.
- Mother always gets up early in the morning.
Bunun hepsi geçmişte.
- That's all in the past.
Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
- You must live in the present, not in the past.
Biz binayı satmak zorunda kaldık çünkü onu zararda işlettik.
- We had to sell the building because for years we operated it in the red.
Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.
- The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years.
Bizim aile bütçesi borçludur.
- Our family budget is in the red.
Şiddetli yağmurun ardından büyük bir sel baskını oldu.
- In the wake of the heavy rain, there was a major flood.
He appears in the know about such matters.
The figures are going to be in the red this year.
I really wanted a clear photo of the president, but all the journalists were in the way.