Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
- I have rather a busy afternoon in front of me.
Önümdeki araba Karam'ın.
- The car that's in front of me is Karam's.
Evimin önünde bir postahane var.
- There is a post office in front of my house.
Eyfel Kulesi'nin önünde bir düğün resmi istediler.
- They wanted a wedding picture in front of the Eiffel Tower.
Tom genelde tüm gün bilgisayarının karşısında oturur.
- Tom often sits in front of his computer all day.
Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.
- The teacher asked me to read my paper in front of the class.
Evimin önünde bir göl var.
- There is a lake in front of my house.
Araba, binanın önüne park edildi.
- The car is parked in front of the building.
Tom Mary'nin önüne koyduğu şeyi yer.
- Tom eats anything Mary puts in front of him.
Tom insanların onun evinin önüne park etmelerini sevmiyor.
- Tom doesn't like it when people park in front of his house.
Both parties met in front of the Castle, the torch-bearers numbering nearly one hundred.
Not in front of the children!.
Several people are in front of me in line. The woman next in front of me is older, probably in her fifties.