O hep soluk görünüyor.
- She always looks pale.
Hepimiz onun hatalı olduğunu bilsek bile, Tom her zaman haklı olduğunu iddia eder.
- Tom always insists that he's right even when we all know that he's wrong.
Ben bunu hep yaparım.
- I do it all the time.
Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
- I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is always honest.
Anne her zaman sabahları erken kalkar.
- Mother always gets up early in the morning.
Futbol basit bir oyundur. 22 kişi bir topun peşin koşar ve sonunda da daima Almanlar kazanır.
- Football is a simple game. 22 men chase a ball for 90 minutes, and at the end the Germans always win.
Bana daima yardım ettiniz.
- You've always helped me.
The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
- The New York Times reviews her gallery all the time.
O her zaman orada kaldı.
- He stayed there all the time.
Sürekli burnumu temizlemek zorundayım.
- I have to blow my nose all the time.
Tom sürekli Mary hakkında düşünüyor.
- Tom thinks about Mary all the time.