It was impossible to understand his questions.
- Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
It is utterly impossible to finish the work within a month.
- Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
You cannot achieve the impossible without attempting the absurd.
- Sen saçmayı denemeden imkansıza ulaşamazsın.
Tom has been sentenced to life in prison without the possibility of parole.
- Tom, şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapse mahkum edildi.
You should live within your means.
- Kendi imkanlarınla yaşamalısın.
I live above my means.
- İmkanlarımın üstünde yaşıyorum.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne imkâniyetin.
There's no way I can handle this by myself.
- Tek başıma bununla başa çıkabilmemin imkanı yok.
Tom's trying to make the impossible possible.
- Tom imkansızı mümkün hale getirmeye çalışıyor.
That's impossible. I must disagree with you. It's very much possible.
- O imkansız. Seninle aynı fikirde olmamalıyım. Bu çok mümkün.