i̇yiyim

listen to the pronunciation of i̇yiyim
Турецкий язык - Английский Язык
ı am fine
i am ok
iyi
decent

I can't believe how hard it is to find decent grub around here. - Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.

Tom got a decent grade on the test he took last week. - Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.

iyi
well

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

iyi
{s} good

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyi
fine

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

Guinness is the finest of beers. - Guinness biraların en iyisidir.

iyiyim
i am fine
iyi
{s} kind

I'll never forget your kindness as long as I live. - İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

I am grateful to you for your kindness. - İyiliğiniz için size minnettarım.

iyi
{s} just

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

iyi
all right

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

iyi
{s} alright

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
ben iyiyim
i am fine
ben iyiyim
i'm fine

You look very tired. No, mom, I'm fine. - Çok yorgun görünüyorsun. Hayır anne, ben iyiyim.

Stop fussing over me. I'm fine. - Benim üzerime titremeyi bırak. Ben iyiyim.

iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

The man is well-known all over the village. - Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

iyi
likely

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

iyiyim seni sormalı
i am fine how about you
iyiyim seni sormalı
i am good how about you
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Mr Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom can dance fairly well, can't he? - Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

iyi
pretty

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

Tom is pretty good at playing piano by ear. - Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That sounds good to me. - O bana iyi görünüyor.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

iyi
okay

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

iyi
OK, OK
iyi
agree

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

iyi
bonzer
iyi
whole

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение i̇yiyim в Турецкий язык Турецкий язык словарь

iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
İyi
(Hukuk) BONUS
i̇yiyim
Избранное