My brother has no occupation now.
 - Erkek kardeşimin şu anda işi yok.
What is your occupation? What do you do here?
 - İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
Yuriko is planning to move into the furniture business.
 - Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
There were hundreds of taxis at the airport, all touting for business.
 - Havaalanında yüzlerce taksi vardı,hepsi iş için çığırtkanlık yapıyorlardı.
She decided to quit her job.
 - İşinden istifa etmeye karar verdi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
 - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
I think you will have done all the work soon.
 - Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
Sometimes he drives to work.
 - O bazen işe arabayla gider.
I have no intention of meddling in your affairs.
 - İşlerine karışmaya niyetim yok.
I'll look after your affairs when you are dead.
 - Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
I couldn't finish my assignments.
 - İşlerimi bitiremedim.
I have a lot of assignments to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
 - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She found employment as a typist.
 - O bir daktilocu olarak iş buldu.
Tom causes me a lot of extra work.
 - Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
 - Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
 - Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
 - Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
Here is your appointment card.
 - İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
 - Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
To rule a country is not an easy task.
 - Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
He is not up to the task.
 - O, iş için uygun değil.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
 - Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom abandoned the mission and quit his job.
 - Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
 - Yapacak bir işim var.
I postponed doing my housework for a few hours.
 - Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Illness prevented him from doing his work.
 - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
She has a gigantic appetite.
 - Onun devasa bir iştahı vardır.
This chart illustrates the function of ozone layer.
 - Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
I think everything is functional.
 - Sanırım her şey işlevsel.
She shows no zeal for her work.
 - O, işi için hiç gayret göstermedi.
I want a hot shower before I go back to work.
 - İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
You really are a piece of work.
 - Sen gerçekten işin bir parçasısın.
Here's a piece of paper.
 - İşte bir parça kağıt.
He has spent most of his working life as a diplomat.
 - İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
He is my working mate.
 - O benim iş arkadaşımdır.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
 - Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
The word processor will save you a lot of trouble.
 - Kelime işlemci seni birçok dertten kurtaracak.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
 - Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
In this line of work, if you make a grim face the customers won't come.
 - Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
 - Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
 - O onun işini engelliyor.
In England, Labor Day is in May.
 - İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
The laborers formed a human barricade.
 - İşçiler bir insan barikatı kurdu.
I have an errand to do in town.
 - Kasabada yapacak bir işim var.
She is out on an errand.
 - O bir iş için dışarı gitti.
He had a lot to do with that project.
 - O proje ile ilgili yapacak çok işi vardı.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
 - Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
 - Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Do you want to trade jobs?
 - İşleri takas etmek ister misin?
I have a great deal to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
I have a great deal to do tonight.
 - Bu gece yapacak çok işim var.
This company has many business dealings abroad.
 - Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
 - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I postponed doing my housework for a few hours.
 - Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Tom is always postponing things.
 - Tom işleri her zaman erteliyor.
The US Department of Agriculture established seven new “regional climate hubs” to help farmers and ranchers adapt their operations to a changing climate.
 - ABD Tarım Bakanlığı çiftçilerin ve çiftlik sahiplerinin işletmelerini değişen iklime uyarlamalarına yardımcı olmak için yedi yeni bölgesel iklim merkezi kurdu.
I have a few questions about Tom's operation.
 - Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
As far as I'm concerned, things are going well.
 - Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
Don't interfere in private concerns.
 - Özel işlere karışmayın.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
 - CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
He occupies a prominent position in the firm.
 - O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
This situation would suit Tom.
 - Bu durum Tom'un işine gelir.
Do you think the situation will improve?
 - Sence işler iyiye gidecek mi?
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
 - İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
 - İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
It's your duty to finish the job.
 - İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
 - Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
 - Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
You have to turn words into deeds.
 - Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
Deeds are better than words.
 - İşler sözlerden daha iyidir.
Tom is all talk and no action.
 - Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
And with that we finish the activities for today.
 - Ve böylelikle bugünlük işleri bitirdik.
The invasion of other countries is a shameful action.
 - Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Tom is all talk and no action.
 - Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
As a matter of fact, it is true.
 - İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
I am going to ascertain the truth of the matter.
 - Ben işin aslını anlayacağım.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
 - Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
It seems that certain operations cannot take place.
 - Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
 - Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
 - Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
 - Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I'm calling in sick tomorrow.
 - Yarın işten hastalık izni alıyorum.
Regulations protect workers.
 - Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
 - İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
 - Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
Layla did a professional job.
 - Leyla profesyonel bir iş yaptı.
Police revealed that the heist was the work of professionals.
 - Polis soygunun profesyonellerin işi olduğunu ortaya çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
 - Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
I was able to get a job through the good offices of my friend.
 - Arkadaşlarımın iyi ofisleri sayesinde bir iş bulabildim.
The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
 - Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
The success of the enterprise astonished everybody.
 - İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
He has always associated with large enterprises.
 - O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
 - Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
 - Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
I have better things to do than stand here and take your insults.
 - Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
 - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours.
 - İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
 - İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
Tom was so loaded with work that he would forget to eat.
 - Tom işle o kadar çok meşguldü ki yemek yemeyi unutacaktı.
Here comes another bus load of tourists.
 - İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
You really are a piece of work.
 - Sen gerçekten işin bir parçasısın.
He's a real piece of work.
 - O, işin gerçek bir parçası.
Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
 - O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
 - Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
İşlemeyen demir pas tutar.
 - İşleyen demir paslanmaz.