She knows nothing about your family.
- Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
Anybody is better than nobody.
- Herhangi biri hiç kimsenin olmamasından daha iyidir.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
No one knows his name.
- Hiç kimse onun adını bilmiyor.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
They said they hadn't seen anyone.
- Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler.
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
I don't know anything about her family.
- Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
What that politician said is not at all true.
- O politikacının söylediği hiç gerçek değil.
Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
- Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
I have no plans whatsoever.
- Benim hiçbir planım yok.
Tell Tom I don't need his help whatsoever.
- Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.
He is far from happy.
- O, hiç mutlu değildir.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
In no way is he a man of character.
- O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.
Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
You might at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
None of Tom's classmates knew who his father was.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiç birisi, onun babasının kim olduğunu bilmiyordu.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
I don't think it's strange at all.
- Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
Tom paid no attention to Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç de kulak asmadı.
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Do you mind my smoking here? No, not at all.
- Sizce burada sigara içmemin sakıncası var mı? Hayır, hiç değil.
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
Because no man can speak my language.
- Çünkü hiç kimse benim dilimi konuşamaz.
No man can be a patriot on an empty stomach.
- Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
He was born so poor that he received hardly any school education.
- O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.
He was by no means happy.
- O hiçbir şekilde mutlu değildi.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.