That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Please don't tell anybody.
- Lütfen hiç kimseye söyleme.
Why doesn't anybody answer?
- Neden hiç kimse cevaplamıyor?
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
We will not tolerate anyone who engages in terrorism.
- Teröre bulaşan hiç kimseye müsamaha göstermeyeceğiz.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
There wasn't anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
I don't know anything about her family.
- Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
Have you ever been to Canada?
- Hiç Kanada'ya gittin mi?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
Getting excited is not at all the same as getting angry.
- Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
I have no plans whatsoever.
- Benim hiçbir planım yok.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir
This video is a harmless joke and is in no way meant to insult anyone. Any similarity with real characters or events is coincidental.
- Bu video zararsız bir şakadır ve hiçbir şekilde kimseye hakaret etmek anlamına gelmez. Gerçek karakter veya olaylarla olan herhangi bir benzerlik tesadüftür.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
I expected Tom to at least offer to help.
- Tom'un hiç olmazsa yardım önermesini umuyordum.
You could at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
Any of them or none of them?
- Herhangi biri mi yoksa hiç biri mi?
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of Tom's classmates knew who his father was.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiç birisi, onun babasının kim olduğunu bilmiyordu.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
I don't think it's strange at all.
- Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
Tom paid no attention to Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç de kulak asmadı.
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
Are you saying you don't want me to call? No, not at all. Please call me anytime.
- Bana seni aramamı istemediğini mi söylüyorsun? Hayır, hiç değil. Lütfen beni herhangi bir zaman arayın.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
No man is without his faults.
- Hiç kimse hatasız değildir.
No man can live to be two hundred years old.
- Hiç kimse iki yüz yaşına kadar yaşayamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
I have hardly any money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
He was born so poor that he received hardly any school education.
- O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.
He was by no means happy.
- O hiçbir şekilde mutlu değildi.
She is by no means polite.
- O hiçbir şekilde kibar değil.