hiççi

listen to the pronunciation of hiççi
Турецкий язык - Английский Язык
nihilist

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

nihilist " nihilist; nihilistic" nihilist
hiç
nothing

She knows nothing about your family. - Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.

There is nothing concealed that will not be revealed. - Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.

hiç
never

I never read that book. - O kitabı hiç okumadım.

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

hiç
none

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

I hope that none of them got into an accident. - Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.

hiç
any

I don't know anything about her family. - Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.

That won't change anything. - O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

hiç
zero

Nobody got zero in that test. - Hiç kimse o testten sıfır almadı.

hiç
{s} whatsoever

I have no plans whatsoever. - Benim hiçbir planım yok.

In the old days, there were no telephones or electricity whatsoever. - Eski günlerde hiçbir telefon ya da elektrik yokmuş.

hiç
at all

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all. - Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.

hiç
{i} nil

No river in the world is longer than the Nile. - Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.

hiç
ever

Have you ever seen Tokyo Tower? - Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

hiç
ought

I have no idea what I ought to do. - Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

hiç
nix
hiç
aught
hiç
not at all

What that politician said is not at all true. - O politikacının söylediği hiç gerçek değil.

He is not at all a gentleman. - O hiç centilmen değil.

hiç
not a dreg
hiç
naught
hiç
cipher
hiç
nought
hiç
far from

It is far from easy to understand it. - Bunu anlamak hiç de kolay değil.

I am far from satisfied with the result. - Sonuçtan hiç memnun değilim.

hiç
no
hiç
not an iota
hiç
no whit
hiç
not in the least

You must be tired after a long day. No, not in the least. - Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.

She was not in the least pleased with my present. - O, hediyemden hiç memnun olmadı.

hiç
nary
hiç
null
hiç
nobody

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

Nobody can control us. - Hiç kimse bizi kontrol edemez.

hiç
not a whit
hiç
ne'er
hiç
dust

Is there any home remedy for dust mites? - Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?

Don't you ever dust this place? - Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?

hiç
{i} zilch
hiç
whatever

When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing. - O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.

Whatever happens, I won't tell anybody about it. - Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.

hiç
by any means

He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion. - O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.

hiç
(deyim) far from it
hiç
e'er
hiç
not by a long sight
hiç
least of all
hiç
so far from
hiç
not exactly
hiç
not by a long ways
hiç
not one iota
hiç
in no way

Death in no way differs from life. - Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir

His logic is in no way defensible. - Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.

hiç
(deyim) not a bit of it!
hiç
(Felsefe) nihil

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

hiç
(deyim) when hell freezes over
hiç
for the life of me
hiç
a fat lot
hiç
not in the slightest
hiç
hardly

He was born so poor that he received hardly any school education. - O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.

There was hardly anyone in the room. - Odada hiç kimse yoktu.

hiç
not half
hiç
by no means

She is by no means angelic. - O hiçbir şekilde anjelik değildir.

Her explanation is by no means satisfactory. - Onun açıklaması hiçbir şekilde tatmin edici değil.

hiç
for nuts
hiç
nullity
hiç
(in questions and negative sentences) ever; at all
hiç
never, not at all; (soruda) ever; (addan önce) no; any; nothing
hiç
never, not at all
hiç
nothing, nothing at all
hiç
{k} not by a long shot
hiç
neer
hiç
{s} superficial

Do people ever accuse you of being superficial? - İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?

hiç
tuppence
hiç
whit

The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them. - Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.

Have your ever followed the White Rabbit to its hole? - Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?

hiç
minus
Турецкий язык - Турецкий язык
Hiççilik yanlısı, nihilist
HİÇ
(Osmanlı Dönemi) f.Değersiz, kıymetsiz. Yok olan, yok denecek kadar az olan
hiç
Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştirir
hiç
Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilir
hiç
Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse
hiç
Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanı anlatır
hiç
Neyzen Tevfik'in bir şiir kitabı
hiççi
Избранное