That kind of thing can't be found just anywhere.
- O tür şey her yerde bulunamaz.
You can find the same thing anywhere.
- Her yerde aynı şeyi bulabilirsin.
Tom was looking all over for you.
- Tom her yerde seni arıyordu.
He had bruises all over after the fight.
- Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
- Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
I searched high and low for my lighter but couldn't find it.
- Çakmağımı her yerde aradım ama bulamadım.
We've searched high and low for this book.
- Her yerde bu kitabı aradık.
The rumor spread far and wide.
- Söylenti her yerde yayıldı.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
- Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
That kind of thing can't be found just anywhere.
- O tür şey her yerde bulunamaz.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
He had bruises all over after the fight.
- Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
A lot of people want peace all over the world.
- Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
There were flowers all around.
- Her yerde çiçekler vardı.
He left his books all around the house.
- O, kitaplarını evin her yerine bıraktı.