She finds fault with everything and everyone.
- Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.
The customer rejected everything that I showed her.
- Müşteri, gösterdiğim her şeyi reddetti.
Some people believe that Japan is No.1 in everything.
- Bazı insanlar Japonya'nın her şeyde 1 numara olduğuna inanıyor.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Man is not as almighty as God.
- İnsan Allah kadar her şeye kadir değildir.
I told her once and for all that I would not go shopping with her.
- Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla alışverişe gitmedim.
His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
Tom didn't buy it after all.
- Her şeye rağmen onu almadım.
You managed it after all.
- Her şeye rağmen onu başardın
Nonetheless, she loved the children and was content with the work.
- Her şeye rağmen, o, çocukları seviyordu ve işinden memnundu.
All's fair in love and war.
- Aşkta ve savaşta her şey adildir.
One will be judged by one's appearance first of all.
- Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
Only God is omnipotent.
- Sadece Tanrı her şeye gücü yetendir.
Only God can safely be omnipotent.
- Sadece Tanrı güvenle her şeye gücü yeter olabilir.