Tom's shot missed the target by two feet.
- Tom'un atışı hedefi iki fitle ıskaladı.
The arrow missed its target.
- Ok hedefini ıskaladı.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
What is your ultimate goal in your life?
- Hayatınızdaki nihai hedefiniz nedir?
That is a very important objective and it will be quite tricky to achieve.
- Bu çok önemli bir hedef ve ulaşmak oldukça zor olacak.
The uprising failed to achieve its objectives.
- Ayaklanma, hedeflerine ulaşmakta başarısız oldu.
Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars.
- Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.
Aim at the target with this gun.
- Bu tabanca ile hedefe nişan al.
Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
As soon as I arrived at the destination, I called him.
- Hedefe varır varmaz onu aradım.
The uprising failed to achieve its objectives.
- Ayaklanma, hedeflerine ulaşmakta başarısız oldu.
That is a very important objective and it will be quite tricky to achieve.
- Bu çok önemli bir hedef ve ulaşmak oldukça zor olacak.
Tom has already achieved many of his goals.
- Tom zaten hedeflerinin birçoğunu elde etti.
Did you accomplish your goals?
- Hedeflerine ulaştın mı?
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
We have reached our destination.
- Biz hedefimize ulaştık.
What's your final destination?
- Senin nihai hedefin nedir?
She has finally achieved her end.
- Sonunda hedefine ulaştı.
Does the end justify the means?
- Hedefe giden her yol mubah mıdır?
The objectives of the marketing department and the sales department are not necessarily the same.
- Pazarlama bölümü ve satış bölümü hedefleri mutlaka aynı değildir.
His expectations hit the mark exactly.
- Onun beklentileri tam olarak hedefi buldu.