Senden nefret etmek istemiyorum.
- I don't want to hate you.
Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
O, kocasından nefret etti.
- She hated her husband.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
O, kocasından nefret etti.
- She hated her husband.
Fred benden nefret ettiğini söyleyecek kadar uzağa gitti.
- Fred went so far as to say that he had hated me.
He gave me a look filled with pure hate.