Kayınvalidemden nefret ediyorum.
- Ich hasse meine Schwiegermutter.
Aşık olmak sevmekle aynı değildir. Bir bayana aşık olabilirsin ve hâlâ ondan nefret edebilirsin.
- Verliebtsein ist nicht das Gleiche wie Lieben. Man kann in eine Frau verliebt sein und sie trotzdem hassen.
İnsanlar gerçekten birbirlerinden nefret etmek zorundalar mı?
- Do people really have to hate one another?
Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
O, kocasından nefret etti.
- She hated her husband.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
O, ona bir kazak satın aldı, ama o renginden nefret etti.
- She bought him a sweater, but he hated the color.
O, kocasından nefret etti.
- She hated her husband.
Tom kin ve nefretle Mary'ye baktı.
- Tom glared at Mary with hatred and disgust.
Barış, aşk ve bilgeliktir - bu cennet. Savaş kin ve ahmaklıktır - bu cehennem.
- Peace is love and wisdom – it's heaven. War is hatred and folly – it's hell.
The truth can give rise to hatred.
- Die Wahrheit kann Hass gebären.
Andreas feels hatred towards Angela.
- Andreas empfindet Hass gegenüber Angela.
My wife really hates cats.
- Meine Frau hasst Katzen.
She hates green peppers.
- Sie hasst grünen Pfeffer.