Zor durumlarla başa çıkamıyor.
- He can't cope with difficult situations.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It's difficult to learn a foreign language.
O, okulda itaat eder, ama evde huysuzdur.
- He obeys in school, but at home he is difficult.
Aynı anda hem geçimsiz hem de uysal, hem hoş hem de katısın. Ne seninle, ne de sensiz yaşayabilirim.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
Bir çatalla yoğurt yemek biraz zordur.
- Eating yogurt with a fork is somewhat difficult.
Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
- This is the most difficult book I have ever read.
Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.
- The old woman climbed the stairs with difficulty.
Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.
- I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian.
Bence Tom ve Mary'nin her ikisinin de geçinmesi zor.
- I think Tom and Mary are both difficult to get along with.