Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.
- I intended to hand the paper to him, but I forgot to.
Yapman gereken tek şey bu kitabı ona uzatmak.
- All you have to do is to hand this book to him.
Saatin akrep ve yelkovanı altından yapılmış.
- The hands of the clock are made of gold.
Bütün okul teklif vermek için elini kaldırdı gibi görünüyordu.
- It seemed like the whole school raised their hand to bid.
Tom'un onun üstesinden gelmesine izin vermek en iyisi.
- It's best to let Tom handle it.
Saatin akrep ve yelkovanı altından yapılmış.
- The hands of the clock are made of gold.
Tom hiç yüzemez. Diğer taraftan, o iyi bir beyzbol oyuncusudur.
- Tom can't swim at all. On the other hand, he is a good baseball player.
Hastanenin sol tarafında bankayı göreceksin.
- You'll see the bank on the left hand side of the hospital.
Onunla çok ustaca başa çıktın.
- You handled that very skillfully.
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Tom ellerini alkışladı.
- Tom clapped his hands.
Tom elleriyle alkışladı.
- Tom clapped his hands together.
Elde beş parmak vardır.
- The hand has five fingers.
Bir Yunan ile tokalaştığın zaman, parmaklarını say.
- When you shake hands with a Greek, count your fingers.
O yetenekli bir adam ama diğer taraftan o bizim hakkımızda çok soru soruyor.
- He is able man, but on the other hand he asks too much of us.
Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.
- That actor is both handsome and skillful.
Mary yakışıklı bir itfaiye eri tarafından kurtarıldı.
- Mary was rescued by a handsome fireman.
Kurtarma ekipleri depremin kurbanlarına malzeme dağıtacak.
- The rescue workers are going to hand out supplies to the victims of the earthquake.
Bir erkeğin elinde bir demet çiçek varsa, bu onun botanik çalışmayacağı, fakat anatomi çalışacağı anlamına gelir.
- If a guy has got a bunch of flowers in his hand, it means that he is going to practise not botany, but anatomy.
Sana yardım edebilir miyim?
- Could I give you a hand?
Yardım edebilir miyim?
- Can I give you a hand?
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Aleti ustalıkla idare etti.
- He handled the tool skillfully.
Tom Mary'nin yanında onun elinden tutarak oturdu.
- Tom sat next Mary, holding her hand.
O, eli cebinde kapının yanında duruyordu
- He was standing by the gate with his hand in his pocket.
Yirmi dokuz yıldır Çernobil'de radyasyona maruz kalmış tilkiler artık insanlardan korkmuyor ve onların ellerinden yemeye hazırlar.
- The foxes that have been exposed to radiation in Chernobyl for twenty-nine years no longer fear humans and are willing to eat from their hands.
Bir grup öğrenci, 3 boyutlu bir yazıcı kullanarak ortopedik bir el hazırladı.
- A group of students built an orthopaedic hand using a 3-D printer.
Lütfen bu kitabı el altında tutun.
- Please keep this book at hand.
Daima sözlüğünü el altında bulundur.
- Always have your dictionary close at hand.
İsyan kontrolden çıktı.
- The riot got out of hand.
Tom'un sağ eli kontrol edilemez bir biçimde titremeye başladı.
- Tom's right hand began to shake uncontrollably.
Tom turuncu bir tulum giyiyordu ve elleri önünde kelepçeliydi.
- Tom was wearing an orange jumpsuit and his hands were cuffed in front of him.
Bu makineyi idare etmek kolaydır.
- This machine is easy to handle.
Bu araba çok kolay kullanılır.
- This car handles very easily.
Adam çocuğu elinden tuttu.
- The man took the boy by the hand.
Yaşlı bir adam geldi ve Lincoln'la tokalaştı.
- An old man came up and shook Lincoln's hand.
Bir tavşanı elle yakalamak zordur.
- It is difficult to catch a rabbit by hand.
Topu yakalamak için elini kaldırdı.
- He put up his hand to catch the ball.
Tom buzdolabından iki bira çıkardı ve birini Mary'ye uzattı.
- Tom got two beers out of the refrigerator and handed one to Mary.
Tom bardağa biraz süt koydu ve Mary'ye uzattı.
- Tom poured some milk into a glass and handed it to Mary.
Ben oldukça iyi bir işçiyim.
- I'm a pretty good handyman.
Tom gerçek bir becerikli işçi.
- Tom is a real handyman.
Gerçekten sana yardım etmek isterim, ama ellerim bağlı.
- I would really like to help you, but my hands are tied.
O, özürlülere yardım etmek için hayatını adadı.
- She devoted her life to helping the handicapped.
Zeki ama bir yandan da sık sık dikkatsizce hatalar yapıyor.
- He is clever, but on the other hand he often makes careless mistakes.
Bir yandan, yer ucuz. Öte yandan, çok sıcak.
- On the one hand, the place is cheap. On the other hand, it's too hot.
Tom Mary'yi elinden yakaladı.
- Tom grabbed Mary by the hand.
O, onu elinden tuttu.
- She grabbed him by the hand.
Yardım edebilir miyim?
- Can I give you a hand?
Bana yardım edebilir misin?
- Could you lend me a hand?
Onun el yazısı kötüdür.
- His handwriting is bad.
Annem iyi bir el yazısına sahiptir.
- My mother has good handwriting.
tobacco manufacturing A bundle of tobacco leaves tied together.
An index or pointer on a dial; such as the hour or minute hand of a clock.
On this hand and that hand, were hangings.
Four inches, a hand’s breadth, used in measuring the height of horses.
This fabric has a smooth, soft hand'.
a good hand.
Give him a hand.
an old hand at speaking.
he handed them the letter.
Given under my Hand and Seal of the State this 1st Day of January, 2010.
Bob gave Alice a hand to move the furniture.
to buy at second hand (when no longer in the producer’s hand, or when not new).
Forasmuch as many have taken in hand to set forth in order a declaration of those things which are most surely believed among us.