The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still standing.
- Tom hâlâ ayakta duruyor.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
- Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için birlikte çalışmamız gerek.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
- İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
The water temperature's still low so you're not going to swim, are you?
- Su sıcaklığı hala düşük, bu nedenle yüzmeye gitmeyeceksiniz, tamam mı?
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
The plural form of 'person' is 'people', not 'persons'.
- 'person''ın çoğul hali 'people''dır, 'persons' değildir.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
I've got to figure this out.
- Bunu halletmek zorundayım.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.