Kayınvalidemden nefret ediyorum.
- Ich hasse meine Schwiegermutter.
Kaynanamdan nefret ediyorum.
- Ich hasse meine Schwiegermutter.
Hiç kimse ülkemden nefret etmek istemedi.
- Nobody wanted to hate my country.
Kimse benim ülkemden nefret etmek istemez.
- Nobody wants to hate my country.
Ondan nefret etmemin nedeni bu.
- This is why I hate him.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
O, kocasından nefret etti.
- She hated her husband.
O, ona bir kazak satın aldı, ama o renginden nefret etti.
- She bought him a sweater, but he hated the color.
Tom kin ve nefretle Mary'ye baktı.
- Tom glared at Mary with hatred and disgust.
Barış, aşk ve bilgeliktir - bu cennet. Savaş kin ve ahmaklıktır - bu cehennem.
- Peace is love and wisdom – it's heaven. War is hatred and folly – it's hell.
She felt something between love and hatred.
- Sie fühlte etwas zwischen Liebe und Hass.
That's why I have such an extreme hatred for him.
- Deswegen hasse ich ihn so sehr.
She hates green peppers.
- Sie hasst grünen Pfeffer.
It seems she hates you.
- Es scheint so, als ob sie dich hasst.