Gerçekten güzel bir tadı var.
- This sure tastes good!
Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
- At last a good idea struck me.
Bu kitap benim uğurlu eşyam. Onu her beş ayda okurum.
- This book is my good luck charm. I read it every five months.
Bu benim uğurlu eşyam.
- This is my good luck charm.
Cezaya başvurmadan çocuklara görgü öğretebilirsiniz.
- You can teach good manners to children without resorting to punishment.
Onun görgü yokluğu yüzünden dehşete düştüm.
- I was appalled by her lack of good manners.
Doktor olarak iyi değil.
- He is no good as a doctor.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that one is better.
O yakışıklı bir adam.
- He's a good-looking guy.
Tom yakışıklı bir adamdır, ama çok samimi değil.
- Tom is a good-looking guy, but he's not too friendly.
O, güzel olduğunu söyledi.
- She said that she was good-looking.
Mary çok güzel bir kadın.
- Mary is a very good-looking woman.
Aslında o güzel değil ama iyi huylu.
- Indeed she is not beautiful, but she is good-natured.
O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
- He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
Bütün dünyaya- iyi geceler, iyi günler ve günaydın.
- To the whole world - good night, good day and good morning.
Merhaba, Tom. Günaydın.
- Hello, Tom. Good morning.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
Annesine iyi geceler öpücüğü verdi.
- She kissed her mother good night.
Daha az sayıda işçi eşya satın alacak paralı daha az sayıda insan anlamına geliyordu.
- Fewer workers meant fewer people with money to buy goods.
Bu iyi hava devam ederse, iyi bir ürün alacağız.
- We'll have a good crop if this good weather keeps up.
Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
- I hear he is good at mahjong.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She's a very good teacher.
Tom o kadar iyi bir öneriye sadece hayır diyemedi.
- Tom just couldn't say no to an offer that good.
Hayır, sadece düşündüm ki madem abaküs kullanabiliyorsun, kafandan hesap yapmada iyi olabilirsin.
- No, I just thought that since you can use an abacus, you might be good at doing calculations in your head.
Tom iyi görünümlü ve karizmatiktir.
- Tom is good looking and charismatic.
Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
- The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
Balık yemek sağlığın için yararlıdır.
- Eating fish is good for your health.
Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.
- The company manufactures a variety of paper goods.
Bu iyi hava devam ederse, iyi bir ürün alacağız.
- We'll have a good crop if this good weather keeps up.
İyi akşamlar. Ben bir bardak süt istiyorum.
- Good evening. I'd like a glass of milk.
İyi akşamlar. Bütün bir bardak süt istiyorum.
- Good evening. I'd like a glass of whole milk.
Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
- What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
O yaşına göre yakışıklı.
- He's good looking for his age.
O gerçekten iyi durumda.
- He's really in good shape.
Onun iş ilişkileri iyi durumda.
- His business affairs are in good shape.
Haydi, Spot. Yuvarlan. Aferin oğluma!
- Come on, Spot. Roll over. That's a good boy!
Aferin böyle devam et, Tom.
- Keep up the good work, Tom.
Tom sürekli olarak Japonya'da yaşamaya niyetleniyor.
- Tom intends to live in Japan for good.
O, sürekli olarak ülkeyi terk edeceğini söylüyor.
- He says he is leaving the country for good.
Mağaza tasfiye edildi. O temelli olarak kapalı.
- The store has been liquidated. It's closed for good.
Jane temelli olarak Fransa'ya gitti.
- Jane has gone to France for good.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.
- Fresh air is necessary to good health.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
- Tom should quit for the good of the agency.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
- The individual does not exist for the good of the State.
Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
- I hear he is good at mahjong.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She's a very good teacher.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
- I made a good profit by selling my car.
İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
- Import goods are subject to high taxes.
İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.
- People had more money to spend on new goods.
Pekala, Tom'a veda öpücüğü vermeyecek misin?
- Well, aren't you going to kiss Tom goodbye?
İyi iş çıkarıyorsun, aynen devam!
- Keep up the good work!
İyi bir iş başardın. Senin için şapkamı çıkarmak istiyorum.
- You have done a good job. I'll take my hat off to you.
Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez.
- Smoking does much harm but no good.
Sizin için balık yemek faydalı mı?
- Is eating fish good for you?
O, konuşma sanatında yeteneklidir.
- He has a good art of talking.
Bu neredeyse doğru olamayacak kadar çok iyi
- It's almost too good to be true.
Neredeyse herkes iyi yemeği takdir ediyor.
- Almost everybody appreciates good food.
Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.
- Fresh air is necessary to good health.
Taze meyve, sağlık için iyidir.
- Fresh fruit is good for the health.
O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.
- He put her savings to good use.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Kötülüğe karşı iyilik yap.
- Render good for evil.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Uygun bir zamanda orada olmak isterim.
- I would like to be there in good time.
Kimse ona uygun bir fırsat tanımadı.
- No one gave him a good chance.
Yanan binadan kurtarılacak kadar iyi bir talihe sahipti.
- He had the good fortune to be rescued from the burning building.
Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
- By good fortune, they escaped.
Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.
- Most people judge men only by their success or their good fortune.
Tom'un köpeği oldukça iyi bir yüzücü.
- Tom's dog is a pretty good swimmer.
Tom'un borazanını kimin çaldığına dair oldukça iyi bir fikri var.
- Tom has a pretty good idea who stole his trumpet.
Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler.
- Tom and Mary are good for each other.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
- Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
Eğer başarılı olacaksan iyi bir başlangıç yapmalısın.
- If you are to succeed, you must make a good start.
Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
- To be successful, you have to establish a good plan.
Bunu güvenilir kaynaklardan öğrendik.
- I got this on good authority.
O kesinlikle iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow for sure, but not trustworthy.
O, sağlığı yerinde görünüyor.
- He seems to be in good health.
Bugün patronun keyfi yerinde mi?
- Is the boss in a good mood today?
Tom bir iyilikseverdi.
- Tom was a good Samaritan.
Tam o sırada aklıma iyi bir fikir geldi.
- A good idea occurred to me just then.
Ted saatleri tamir etmede iyidir.
- Ted is good at fixing watches.
O oldukça iyi bir fikir.
- That's a pretty good idea.
İyi bir koltuk almak amacıyla tiyatroya oldukça erken gittim.
- I went to the theater quite early with a view to getting a good seat.
Peki iyi haber nedir?
- So what's the good news?
Peki, biri iyi olmak zorunda.
- Well someone has to be good.
Tom'un iyi bir öğretmen olacağına eminim.
- I bet Tom would be a good teacher.
Tom Mary'nin iyi zaman geçirdiğinden emin olmak için zahmete katlandı.
- Tom went out of his way to make sure Mary had a good time.
I couldn't be a good-time Charlie ... when I was a kid I was taught not to talk or joke or laugh at the table -- A.J.Liebling.
They had a good deal less than we had.
All in good time!.
Don't worry! I'm sure it will arrive all in good time.
He said he'd pay me back this week, and he was as good as his word.
A classic example of a common good are fish stocks in international waters; no one is excluded from fishing, but as people withdraw fish without limits being imposed the stocks for later fishermen are potentially depleted. (Wikipedia: Common good).
The basket of consumer goods in the United States Consumer Price Index has changed little this year.
He wants companies selling Red products to make a profit by helping the poor—doing well by doing good.
A bad haircut is no fun, but at least you're not stuck with it for good, only until it grows out.
He tossed in a couple of extra shirts for good measure and closed the suitcase.
The Foreign Correspondents Association's annual banquet last week turned into an angry slanging match. Botha gave as good as he got. I am sick and tired of a lot of foreign representatives descending on my country and picking up on all the dirty work instead of all the beauty, promise and goodwill, Botha said.
a good amount of seeds.
The bread is still good.
Good Friday.
The soup is good and hot.
The one thing that we can't do...is throw out the baby with the bathwater.... We know our process works pretty darn good and, uh, it’s really sparked this amazing phenomenon of this...high-quality website.
a good worker.
Walking is good for you.
The flashlight batteries are still good.
a good job.
The car was a good ten miles away.
all in good time.
Eat a good dinner so you will be ready for the big game tomorrow.
When we are happy, we are always good, but when we are good, we are not always happy.
We had a good time.
The food was very good.
a good swimmer.
good weather.
Good God, sir, exclaimed the officer, is it possible? And the next moment his eye lighted up with professional ambition. This will make a deal of noise, he said.
he doesn't insist on the whole vegetable-meat-fish-eggs aspect of eating, saying I'll get around to that when I'm good and ready for it.
But to be sure baby was as good as gold, a perfect little dote in his new fancy bib.
The boss and my fellow workers were well aware of my drinking habits, but I had always been able to keep my wits about me. I was a good drunk, as they say.
The colours in this artwork are good enough to eat.
A good faith attempt.
Although this behavior may look suspicious, we should assume good faith.
Good faith bargaining.
You got married? Good for you!.
Eating fruit is good for you.
The queen is a model of good form.
He was an all-around good guy to visit with and be around.
Good health, Ned, says J. J.
Here is a very creditable good house just by, where thou may'st find good entertainment for thyself and thy cattle till morning..
If you hadn't hit that last ball, we would have lost. Good job!.
Good job Sarah isn't scared of spiders, I don't think I could cope without someone to remove them.
If you could carry that bucket of water over here, that'd be a good lick.
In most countries, it is considered to be good manners to offer your seat to an elderly person on crowded public transport.
There's nothing like a good old American action film.
White Lightning concerns a good old boy named Gator McKluskey (Burt Reynolds) who is serving time in the Arkansas pen for messing around with illegal liquor.
Tell these fellows to say to their Sultan that he is a good old boy, and that we thank him very much.
... MARVIN CHOW: That's good. ...
... So the internet in general has been pretty good about ...