Exile had worn the man to a shadow.
Her high pitched voice is really wearing on me lately.
She wore a green dress.
- Yeşil bir elbise giydi.
Tom wore gloves to avoid leaving his fingerprints on the murder weapon.
- Tom cinayet silahında parmak izlerini bırakmaktan kaçınmak için eldivenler giydi.
I noticed that she had worn a new hat.
- Onun yeni bir şapka giydiğini fark ettim.
I've worn holes in my socks.
- Delik çoraplarımı giydim.
That's a pretty dress you have on.
- Giydiğin güzel bir elbisedir.
Tom didn't have on his shoes.
- Tom ayakkabılarını giymemişti.
She took off her old shoes and put on the new ones.
- Eski ayakkabılarını çıkararak yenilerini giydi.
Tom put on his shoes.
- Tom ayakkabılarını giydi.
She was wearing a gown of satin.
- O, saten bir sabahlık giymişti.
She was wearing dark brown shoes.
- O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.