O, tanıklık etmek için çağrıldı.
- He was called to give evidence.
Ray, Gary'nin hikayesini desteklemek istiyordu fakat polisler onların ikisininde gerçeği söylediklerine ikna olmamışlardı.
- Ray was willing to corroborate Gary's story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth.
Tom Mary'nin hikayesini onayladı.
- Tom corroborated Mary's story.