I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
Another ten minutes' walk brought us to the shore.
- On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
Bring me today's paper, please.
- Lütfen bana bugünün gazetesini getir.
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
Fadil was brought into the police station and questioned.
- Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
Sami was brought into the police station.
- Sami karakola getirildi.
Thanks for bringing me here.
- Beni buraya getirdiğiniz için teşekkürler.
Are you bringing your camera?
- Kameranı getiriyor musun?