Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
- Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerginleşti.
Try not to look so nervous.
- Fazla gergin görünmemeye çalış.
He is nervous about it.
- O bu konuda gergin olabilir.
Tom is good at walking on a tightrope.
- Tom gergin ip üzerinde yürümede iyidir.
It's as tight as a drum.
- Bir davul kadar gergindir.
Some people are so uptight.
- Bazı insanlar çok gergindir.
Would you stop being so uptight?
- Bu kadar gergin olmayı bırakır mısın?
I'm feeling a bit stiff.
- Biraz gergin hissediyorum.
He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
- Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.
Why are you acting so jumpy?
- Neden bu kadar gergin davranıyorsun?
Why are you so jumpy?
- Neden bu kadar gerginsin?
He was tired and nervous from overwork.
- O, aşırı çalışmaktan dolayı yorgun ve gergindi.
I'm very drawn to you.
- Senin için çok gerginim.
She was on edge till she heard from her husband.
- O, kocasından haber alana kadar gergindi.
He's been feeling a little on edge recently.
- Son zamanlarda kendini biraz gergin hissediyor.