gerçekleştirme

listen to the pronunciation of gerçekleştirme
Турецкий язык - Английский Язык
realization
substantiation
realization, materialization, fulfillment; making (something) come true
actualization
(Sinema) production
realization of
materialization
fulfilment
actualisation
implementation

Kawa is an implementation of Scheme for JVM that allows to take advantage of all the Java’s libraries. - Kawa bir JVM(Java Sanal Makinesi) gerçekleştirme projesidir.Bu bütün Java kütüphanelerini avantajlı bir şekilde kullanmaya izin verir.

gerçekleştirmek
make real
gerçek
actual

Tom says he has actually seen a ghost. - Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.

Tom found that he actually liked working for Mary. - Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.

gerçek
{s} real

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

She's really smart, isn't she? - O gerçekten zeki, değil mi?

gerçek
truth

Were they being told the truth? - Gerçek onlara söyleniliyormuydu?

Scientific truth is a creation of the human mind. - Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.

gerçek
genuine

Tom was genuinely surprised. - Tom gerçekten şaşırmıştı.

Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town. - Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.

gerçekleştirmek
realize

Learn to be a man of your word and find opportunities to realize your dreams. - Sözünün adamı olmayı öğren ve hayallerini gerçekleştirmek için fırsatlar bul.

gerçek
{s} authentic

I doubt the authenticity of the document. - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.

gerçek
{s} true

The rumor can't be true. - Söylenti gerçek olamaz.

I'm ashamed to say that it's true. - Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.

gerçekleştirmek
carry out

He had to call on all his experience to carry out the plan. - O, planı gerçekleştirmek için bütün deneyimine başvurmak zorunda kaldı.

It will be to our mutual benefit to carry out the plan. - Bu planı gerçekleştirmek karşılıklı olarak yararımıza olacaktır.

gerçekleştirmek
{f} achieve

He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough. - O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.

gerçek
{s} virtual

Have you ever tried using a virtual reality headset? - Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?

It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us. - Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.

gerçek
{s} factual

The factual world is often weirder than the fictional world. - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

Gerçekleştirmek
make something happen
gerçek
fact

These are the facts. Think hard about them! - Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!

This fact must not be forgotten. - Bu gerçek unutulmamalı.

gerçek
{s} substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

gerçek
{i} Right

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

I really can't talk right now. - Gerçekten şu anda konuşamam.

gerçekleştirmek
materialize
gerçekleştirmek
go through with
gerçek
very

Tom isn't very good at concealing the way he really feels. - Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

gerçek
(Politika, Siyaset) achievable
gerçek
(Argo) fair dinkum
gerçek
honest-to-god
gerçek
low-down
gerçek
sure enough
gerçek
lowdown
gerçek
honest-to-goodness
gerçek
effective

Preventive measures are much more effective than the actual treatment. - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

gerçek
full-fledged
gerçek
(Ticaret) effective tax rate
gerçek
gospel

What he says is gospel. - Onun söylediği şey gerçek.

gerçek
essential
gerçek
substance
gerçek
the real mccoy
gerçek
substantive
gerçek
candid

Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president? - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?

gerçek
genuineness
gerçek
echt
gerçek
objective

Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective. - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.

gerçek
(Ticaret) tangibles
gerçek
disillusioned
gerçek
leal
gerçekleştirmek
(Sinema) produce
gerçekleştirmek
bring about
gerçekleştirmek
realise

It's easier to make plans than to realise them. - Planları yapmak onları gerçekleştirmekten daha kolaydır.

gerçek
heartfelt
gerçek
veritable
gerçek
outright
gerçek
pukka
gerçek
as large as life
gerçek
regular

Esperanto is a truly regular and easy language. - Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.

gerçek
intrinsic
gerçek
issue of fact
gerçek
proper

A proper gentleman brings his lady red roses. - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

The facts weren't properly understood. - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.

gerçek
positive

I felt really positive. - Gerçekten olumlu hissettim.

gerçek
pucka
gerçek
dyed-in-the-wool
gerçekleştirmek
fulfil

Sami wanted to fulfill his fantasies with Layla. - Sami fantezilerini Leyla ile gerçekleştirmek istiyordu.

Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams. - Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.

gerçekleştirmek
put through
gerçekleştirmek
set
gerçek
sterling
Gerçekleştirmek
make something come true
gerçek
the real

I know the real reason for his absence. - Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.

You should face the reality. - Gerçekle yüzleşmelisin.

gerçek
{s} earnest
gerçekleştirmek
materialise
kendini gerçekleştirme
self-actualization
emir gerçekleştirme sistemi
(Politika, Siyaset) order execution arrangement
gerçek
original
gerçek
sooth
gerçek
straight-out
gerçek
bona fide
gerçek
the true

I hid the true amount I spent from him. - Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.

Wonder is the true character of the philosopher. - Filozofun gerçek karakteri meraktır.

gerçek
veracity
gerçek
exact

I know exactly what you mean. Parents can be really annoying. - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.

I think I'm starting to understand exactly what real love is. - Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.

gerçek
for real

Is this all for real? - Bunun hepsi gerçek mi?

If you keep on complaining, I will get mad for real. - Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.

gerçek
real, true, genuine, authentic
gerçek
really, in truth
gerçek
genunine
gerçek
reality

You ought to face the stark reality. - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.

Can't you divorce fantasy from reality? - Hayali gerçekten ayıramıyor musun?

gerçek
low down
gerçek
rightful

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

gerçek
real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality
gerçek
honest to goodness
gerçek
actualities
gerçek
dinkum
gerçek
truthful

I don't think he is truthful. - Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.

To be truthful, this matter doesn't concern her at all. - Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

gerçek
literal

He explains the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.

I am literally crying right now. - Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.

gerçek
honest to god
gerçek
reality, truth
gerçek
(Hukuk) genuine, actual
gerçek
sincere

I sincerely, truly believe that. - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.

Tom seemed really sincere. - Tom gerçekten samimi görünüyordu.

gerçek
troth
gerçek
verity
gerçek
{s} unfeigned
gerçek
actuality
gerçek
truism
gerçek
{s} tangible
gerçek
veritas
gerçek
{s} veracious
gerçek
earnest(1)
gerçek
straightout
gerçek
simonpure
gerçekleştirmek
follow through
gerçekleştirmek
to realize, to materialize, to execute, to put sth through
gerçekleştirmek
execute
gerçekleştirmek
practice
gerçekleştirmek
effect
gerçekleştirmek
practise
gerçekleştirmek
implement , perform
gerçekleştirmek
verify
gerçekleştirmek
actualize
gerçekleştirmek
effectuate
gerçekleştirmek
put into practice
gerçekleştirmek
carry through
gerçekleştirmek
substantiate
gerçekleştirmek
follow out
gerçekleştirmek
to realize, materialize, carry out, fulfill, make (something) a reality; to make (something) come true
kendi kendine gerçekleştirme
self realization
Турецкий язык - Турецкий язык
Gerçekleştirmek işi
temin
Gerçek
reel
Gerçek
şeniyet
Gerçek
fiziksel
Gerçek
asıl
Gerçek
hakiki
Gerçekleştirmek
yapmak
Gerçekleştirmek
(Hukuk) REALİZE ETMEK
gerçek
Doğruluk: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek
gerçek
Temel, başlıca, asıl
gerçek
Temel, başlıca, asıl: "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır."- N. Ataç
gerçek
Gerçeklik, realite: "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti."- H. E. Adıvar
gerçek
Yapay olmayan
gerçek
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
gerçek
Gerçek olma durumu, gerçeklik, realite
gerçek
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
gerçek
Yalan olmayan, doğru olan şey
gerçek
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
gerçek
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
gerçekleştirmek
Gerçek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak
gerçekleştirme
Избранное