Su yüzmek için yeterince sıcak.
- Das Wasser ist warm genug zum Schwimmen.
Bu ayakkabılar benim için yeterince büyük.
- Diese Schuhe sind mir groß genug.
Onu almak için yeterli parası var.
- Er hat genug Geld, um es zu kaufen.
Yeterli deneyimin yok.
- Du verfügst nicht über genug Erfahrung.
O şimdilik kâfi gelecektir.
- That will be enough for the time being.
On bin yen yeterli mi?
- Is ten thousand yen enough?
Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.
- There was food enough for us all.
Bir dil asla yeterli değildir.
- One language is never enough.
Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Google Translate, Ubuntu Çevirileri için yeterince iyi değildir. Ayrıca bu, Ubuntu ilkesine de aykırıdır.
- Google Translate is not good enough for Ubuntu Translations. Furthermore, this is against Ubuntu policy.
Sadece yeteri kadar kaynatılır.
- It is boiled just enough.
Onların yeteri kadar altını yoktu.
- They did not have enough gold.
Bazı köpek sahipleri köpeklerini yeterince besleyip beslemediklerini merak ediyorlar.
- Some dog owners wonder if they are feeding their dogs enough.
O, köpeğini her gün etle beslemek için yeterince zengin değildi.
- She wasn't wealthy enough to feed her dog meat every day.
Bu, yeterli miktardan daha fazla
- It's more than enough.
Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.
- Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door.
I don't speak French well enough!
- Ich spreche nicht gut genug Französisch!
Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it.
- Jedes Universum, das einfach genug ist, um verstanden zu werden, ist zu einfach, um einen Geist hervorzubringen, der es versteht.