Tom really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.
The river flooded a large area.
- Nehir geniş bir alanı su altında bıraktı.
I am told he has a broad back.
- Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
The fire caused extensive damage.
- Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
Father made our living room more spacious.
- Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.
Spacious apartments in Tokyo are hard to come by.
- Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
Chastity extended the youth.
- Saflık gençliği genişletti.
A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees.
- Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
The city wants to extend the road.
- Şehir yolu genişletmek istiyor.
His company is extending its business.
- Şirketi işini genişletiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
We want to reach a wider audience.
- Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.