gençleştirilme

listen to the pronunciation of gençleştirilme
Турецкий язык - Английский Язык

Определение gençleştirilme в Турецкий язык Английский Язык словарь

genç
young

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

He is young, but experienced. - O genç ama deneyimli.

genç
gossoon
genç
teenager

Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen. - Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.

That magazine is aimed at teenagers. - Bu dergi gençlere yöneliktir.

genç
lad

She is a very intelligent young lady. - Çok zeki genç bir hanımdır.

She has grown into a beautiful young lady. - Güzel genç bir bayan oldu.

genç
kid

When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio. - Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.

Don't pick on younger kids. - Daha genç çocuklarla uğraşmayın.

genç
little

Tom is a little younger than your daughter. - Tom senin kızından biraz daha genç.

Tom is probably just a little younger than Mary. - Tom Mary'den muhtemelen sadece biraz daha genç.

genç
younger

The younger generation looks at things differently. - Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.

She's two years younger than him. - O, ondan iki yaş daha gençtir.

genç
youth

When I hear that song I remember my youth. - Ben o şarkıyı ne zaman duysam, gençliğimi hatırlıyorum.

You may have good reason to think that your youth is over. - Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.

genç
fresh
genç
juvenile person
genç
tender
genç
juvenile
genç
{i} adolescent

The audience were mostly adolescents. - Seyirciler genellikle gençti.

genç
junior

Junior, why don't we go into a group together? - Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?

genç
young person

A young person is waiting for you outside. - Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.

He came across an outstanding young person. - O seçkin genç bir kişiye rastladı.

genç
young man

That young man is very keen on cycling. - Şu genç adam bisikletçiliğe çok düşkündür.

There were two people in it, one of her girl students and a young man. - Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam.

genç
(a) youth, young person, juvenile
genç
green
genç
energetic and vigorous, robust and active
genç
youngish
genç
teeny
genç
young (animal, plant)
genç
youthful

She really keeps her youthfulness. - O gerçekten gençliğini koruyor.

She always has such glowing youthful skin. - Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.

genç
young; youthful; juvenile; young man, kid, lad, youth; juvenile
genç
whelp
genç
young, newly established, in its youth
genç
young, youthful
genç
sapling
genç
teen

Jolanta is a very beautiful teenager girl from Bronisław's university. - Jolanta, Bronisław'ın üniversitesinden gelen, çok güzel bir genç kızdır.

Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen. - Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.

genç
green, inexperienced, or immature (owing to being young)
genç
sprig
genç
youngling
genç
youths

These four youths share an apartment in the metropolitan area. - Bu dört genç, metropol bölgesinde bir daireyi paylaşıyorlar.

Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back. - Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.

genç
younker
genç
springald
gençleştirilmek
to be made to look young
gençleştirilmek
to be made young, be rejuvenated
gençleştirilmek
(for an organization, a group, etc.) to be rejuvenated
Турецкий язык - Турецкий язык
Gençleştirilmek işi
Genç
jön
genç
Gelişmesini tamamlamamış olan (bitki, hayvan)
genç
Gençlikteki özelliklerini koruyan, dinç
genç
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
genç
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı: "Genç kızı bir gece pencerede görmüştü."- H. Taner
genç
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan
genç
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan: "Atatürk'ün tabutu arkasından ağlayan on beş milyon Türk'ün yaşadığı, genç Türkiye mutluydu."- B. Felek
genç
Gelişmesini tamamlamamış olan
genç
Zihin bakımından yeterince gelişmemiş, toy
gençleştirilmek
Gençleştirme işi yapılmak
gençleştirilme
Избранное