Определение gelmek в Турецкий язык Английский Язык словарь
- come
He gave me a promise to come back soon.
- O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
- Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- to come; to come back, to return; to arrive, to roll up; to get in, to roll up, to arrive; to reach; to derive from sth; to fit, to suit; to seem, to appear; to endure, to bear, to put up with; to suffer; to amount to; to pretend, to to feign; to come in
- (Atasözü) ejaculate (during the sexual intercourse)
- arrive
I would like to arrive.
- Ben gelmek istiyorum.
I'll try my best to arrive early.
- Erken gelmek için elimden geleni yapacağım.
- stem
- come from
It had to come from somewhere.
- O bir yerden gelmek zorundaydı.
- fall
- navigate
- appear
- happen by
- suit
- spring from
- fit
- come to hand
- to feign
- come in
Would you like to come inside?
- İçeriye gelmek ister misiniz?
Would you like to come in for an interview next week?
- Gelecek hafta bir mülakata gelmek ister misin?
- have an orgasm
- derive
- turn
He promised to come, but hasn't turned up yet.
- O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
- Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- form
- pretend
- endure
- bear
- derive from something
- seem
You don't seem to want to come with us.
- Bizimle gelmek istemiyor gibi görünmüyorsun.
Tom didn't seem to want to come with us.
- Tom bizimle gelmek istiyor gibi görünmüyordu.
- present oneself
- amount to
- weigh
She weighs more than 80 kg.
- O, 80 kilodan daha fazla gelmektedir.
- get in
- strike
- roll up
- (followed by a negative imperative) if you can help it: Gel, şimdi kızma! How can I help but be angry! Gelelim .... Let us turn to (another subject). gelince
- (istasyona) put in
- scale in
- to come into; to come in
- to survive from, come from; to last till
- to come to, reach, arrive at (a stage of activity)
- (kilo) weigh
- when it comes to ...: Herkese karşı çok cömerttir ama karısına gelince on para vermez. He is very generous to everybody but when it comes to his wife he doesn't give her a cent. gelsin ... (gelsin ..., gitsin ....) (followed by a noun) describes lavishness or an easy, leisurely manner: Gelsin çaylar, (gitsin) kahveler, hiç çalıştığı yok. He kills time all day sipping tea and coffee and never working. gelip çatmak/dayanmak (for time) to come round at last, be finally at hand. gelip geçici transient, passing. gelip geçmek
- come up to
- Come now: Gel, bu işten vazgeçelim. Come now, let's leave this
- as for ...: Bana gelince, ben bugün kitap okumak istiyorum. As for me, I want to read a book today
- to cost (a certain amount)
- come to
Don't bother to come to my house.
- Evime gelmek için zahmet etmeyin.
Would you like to come to my parents' house?
- Ebeveynlerimin evine gelmek ister misin?
- to come from, originate in, spring from
- to weigh about, be about, come to
- to acknowledge the truth of (something) at last
- to have, be afflicted with
- (ışık) go on
- to tolerate, put up with
- go to scale at
- to be, come in: birinci gelmek to be the first. Gel
- an auxiliary verb which denotes continuous action when suffixed to a gerund: alışageldiğimiz which we are accustomed to. yapılagelen which is always being done
- to come back (to), return (to)
- to be (good, bad, etc.) for, affect (someone) (in a certain way)
- pull
- scale out
- to come with, accompany
- to come out of, result from
- (for time) to be about, get to be
- auxiliary verb to pretend not to: duymazlıktan gelmek to pretend not to hear
- to pass through, come and go. gelmiş geçmiş of all who have come and gone, of all those who have been; of all (the things) that have happened so far; of all times, of all periods. gelip gitmek to come and go, frequent. Gel keyfim gel. (Konuşma Dili) How sweet it is!/It's great to be alive! Geleceği varsa, göreceği de var. (Konuşma Dili) He'll regret it if he does! (said as a threat). gel zaman git zaman a long time afterwards
- (for time) to come
- set
- to appear to be, seem to be
- to hit, come to
- to pass by
- to be proper, be appropriate
- to be, lie (in a certain direction)
- to come from, result from
- meydana gelmek
- occur
- üstesinden gelmek
- (Hukuk) overcome
In order to overcome the data gap, I developed a simple methodology.
- Veri açığının üstesinden gelmek için, basit bir yöntem geliştirdim.
He had to overcome a lot of obstacles.
- O, bir sürü engelin üstesinden gelmek zorundaydı.
- görmezden gelmek
- ignore
- gelme
- arrival
With the arrival of winter, the leaves on the trees fall down.
- Kışın gelmesiyle birlikte ağaçlardaki yapraklar düşer.
The accident happened previous to my arrival.
- Kaza ben gelmeden önce oldu.
- gidip gelmek
- shuttle
- yüz yüze gelmek
- face
Tom doesn't have to face it alone.
- Tom onunla tek başına yüz yüze gelmek zorunda değil.
Coming face to face with a dinosaur was a funny experience.
- Bir dinozorla yüz yüze gelmek eğlenceli bir deneyimdi.
- meydana gelmek
- take place
- meydana gelmek
- happen
That didn't have to happen.
- O, meydana gelmek zorunda değildi.
- geri gelmek
- come back
He gave me a promise to come back soon.
- O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
Dick promised to come back by three o'clock.
- Dick, saat üçe kadar geri gelmek için söz verdi.
- geri gelmek
- return
- geri gelmek
- get back
I was very glad to get back.
- Geri gelmekten çok memnundum.
- geri gelmek
- come back to
In this horror movie, it is possible for the dead to come back to life.
- Bu korku filminde, ölü için hayata geri gelmek mümkündür.
I want to come back to Boston.
- Boston'a geri gelmek istiyorum.
- geri gelmek
- (Dilbilim) bring back
- geri gelmek
- comeback
- geri gelmek
- revive
- geç gelmek
- come through
- geri gelmek
- to come back
He gave me a promise to come back soon.
- O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
If you want to come back, I'll understand.
- Geri gelmek istersen, anlarım.
- geri gelmek
- to come back, to get back
- geri gelmek
- regain
- üstesinden gelmek
- handle
I'd like to handle this in my own way.
- Kendi tarzımla bunun üstesinden gelmek istiyorum.
How do you want to handle it?
- Nasıl onun üstesinden gelmek istiyorsun?
- üstesinden gelmek
- accomplish
- gibi gelmek
- appear
- üstesinden gelmek
- get through
- haline gelmek
- turn out
- denk gelmek
- come across
- saplantı haline gelmek
- obsess
- üstesinden gelmek
- deal with
The situation was getting difficult to deal with.
- Durumun üstesinden gelmek gittikçe zorlaşıyordu.
- anlamına gelmek
- be
- meydana gelmek
- consist
- üstesinden gelmek
- (deyim) make out
- ileri gelmek
- come
- ardından gelmek
- ensue
- başına gelmek
- come over
- anlamına gelmek
- stand for
- anlamına gelmek
- infer
- gelme
- coming
It was bad enough that he usually came to work late, but coming in drunk was the last straw, and I'm going to have to let him go.
- Onun işe genellikle geç gelmesi yeterince kötüydü fakat sarhoş gelmesi bardağı taşıran son damlaydı ve ben onun işine son verdireceğim.
My boss didn't excuse me for coming late to the meeting.
- Patronum toplantıya geç gelmeme göz yummadı.
- kendine gelmek
- recover
- meydana gelmek
- originate
- üstesinden gelmek
- get over
- üstesinden gelmek
- tackle with
- gel
- came
What came first? The egg or the hen?
- Hangisi ilk olarak geldi? Yumurta mı yoksa tavuk mu?
No more than 50 people came.
- 50 kişiden fazla gelen olmadı.
- gibi gelmek
- sound like
- gel
- come
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
- eve gelmek
- get home
- anlamına gelmek
- mean
A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
- Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it.
- Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.
- arkasından gelmek
- come after
- başına gelmek
- befall
- başına gelmek
- undergo
- bir araya gelmek
- cluster
- bir araya gelmek
- come together
- denk gelmek
- coincide with
- denk gelmek
- come up to
- galip gelmek
- prevail
- gel
- come from
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
- gibi gelmek
- to seem, to appear, to sound (like)
- hakkından gelmek
- vanquish
- haline gelmek
- become
- haline gelmek
- turn out to be
- ileri gelmek
- arise from
- insafa gelmek
- relent
- iyi gelmek
- benefit
- iyi gelmek
- a) to do good, to benefit b) to fit, to suit
- kanuna karşı gelmek
- to break the law
- karşı gelmek
- defy
- karşı karşıya gelmek
- to come face to face, to come across, to meet, to face
- karşı karşıya gelmek
- face
- kendine gelmek
- regain consciousness
- meydana gelmek
- set in
- meydana gelmek
- transpire
- meydana gelmek
- arise from
- meydana gelmek
- begin
- önce gelmek
- come before
- üstesinden gelmek
- surmount
- üstesinden gelmek
- to cope with, deal with (something)
- üstesinden gelmek
- cope
You have to cope with those difficult problems.
- Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın.
- üstesinden gelmek
- fare
- üstesinden gelmek
- cope with
You have to cope with those difficult problems.
- Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın.
- anlamına gelmek
- imply
- ele gelmek
- handle
- limanından gelmek
- hail
- meydana gelmek
- consist of
- uzaktan gelmek
- come over
- üstesinden gelmek
- manage
- üstesinden gelmek
- fix
- (işin) üstesinden gelmek
- get through
- -den önce gelmek
- precede
- beli gelmek
- ejaculate
- beli gelmek
- come off
- beraber gelmek
- accompany someone
- beraber gelmek
- come along
- bir araya gelmek
- get together
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
- bir işin üstesinden gelmek
- be equal to
- birden gelmek veya gözükmek
- (Askeri) pop-up
- birdenbire meydana gelmek
- spring up
- birinci gelmek
- win the first place
- birinci gelmek
- come first
- birinci gelmek
- the first
- birinci gelmek
- be first
- birinci gelmek
- be the first
- bol gelmek
- be loose-fitting
- bütün haline gelmek
- coalesce
- bıkkınlık gelmek
- to be fed up
- bıkkınlık gelmek
- be tired
- bıkkınlık gelmek
- fed up
- bıkkınlık gelmek
- be fed up
- bıkkınlık gelmek
- be sick
- den önce gelmek
- precede
- denk gelmek
- run into
- denk gelmek
- equal to
- denk gelmek
- to be suitable
- denk gelmek
- fit
- denk gelmek
- suitable
- denk gelmek
- be equal to
- denk gelmek
- be suited to
- denk gelmek
- be suitable for
- denk gelmek
- be suitable
- denk gelmek
- suit
- dize gelmek
- surrender
- eksik gelmek
- fall short
- eksik gelmek
- fell short of
- eksik gelmek
- fall short of
- eksik gelmek
- (Ticaret) be short
- elinden gelmek
- able to
- elinden gelmek
- be able to
- elinden iş gelmek
- skillful
- elinden iş gelmek
- be skillful
- erken gelmek
- early
- erken gelmek
- be early
- erken gelmek
- come early
- eve sabaha karşı gelmek
- come home with the milk
- gelme
- concourse
- gelme
- arriving
Tom should apologize to Mary for not arriving on time.
- Zamanında gelmediği için Tom Mary'ye özür dilemelidir.
I'd love to know if my luggage is arriving soon.
- Ben bagajımın yakında gelip gelmeyeceğini bilmek istiyorum.
- gibi gelmek
- (Dilbilim) come across as
- gibi gelmek
- feel
- gibi gelmek
- (Dilbilim) seem as
- gibi gelmek
- sound
- gidip gelmek
- ply between
- gidip gelmek
- navigate
- gidip gelmek
- call for
- gidip gelmek
- shuttling
- habersiz gelmek
- to show up unexpectedly
- ileri gelmek
- result
- ileri gelmek
- proceed from
- ileri gelmek
- stem from
- ileri gelmek
- advance
- inme gelmek
- disembark
- itici gelmek
- offend
- iyi gelmek
- fit
- kendine gelmek
- come round
- kendine gelmek
- get over