Tom and Mary were among the new arrivals.
- Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.
The next train arriving at platform 2 will depart for Shibuya at 4:35pm.
- Peron 2'ye gelen tren 4:35'te Shibuya'ya gidecek.
The bus now arriving is going to the International Terminal via Domestic Terminal 1.
- Şimdi gelen otobüs, İç Hatlar Terminali 1 üzerinden Uluslararası Terminale gidiyor.
There's a storm incoming.
- Gelen bir fırtına var.
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat! Buraya gelen bir kamyon var!
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat edin! Gelen bir kamyon var!
He failed to see the stop sign at the intersection and hit an oncoming car.
- Kavşaktaki dur işaretini göremedi ve gelen bir arabaya vurdu.
I heard a strange sound coming from the garage.
- Garajdan gelen garip bir ses duydum.
Tom heard some music coming from the next room.
- Tom bitişik odadan gelen bir müzik duydu.
What came first? The egg or the hen?
- Hangisi ilk olarak geldi? Yumurta mı yoksa tavuk mu?
She came to see us yesterday.
- O dün bizi görmek için geldi.
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
Did you come from a musical family?
- Müziksever bir aileden mi geldin?
Tom and Mary were among the new arrivals.
- Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
Christmas is coming soon.
- Yakında Noel geliyor.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir daha ki gelişimde, sana bazı çiçekler getireceğim.
The calm that comes after the storm.
- Fırtınadan sonra gelen sakinlik.
Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
- Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.
Subrahmanyan Chandrasekhar was one of the foremost astrophysicists of the twentieth century.
- Subrahmanyan Chandrasekhar yirminci yüzyılın önde gelen astrofizikçilerinden biriydi.
Fadil was a prominent doctor in the area.
- Fadıl bölgede önde gelen bir doktordu.
Sami was a prominent plastic surgeon.
- Sami önde gelen bir plastik cerrahtı.
Mary is the world’s leading expert on squirrels.
- Mary sincaplar konusunda dünyanın önde gelen uzmanıdır.
Dr. Jackson is one of the leading cardiologists in Boston.
- Doktor Jackson Boston'da önde gelen kardiyologlardan biri.
In 776 B.C., the first Olympic Games were held at the foot of Mount Olympus to honor the Greeks' chief god, Zeus.
- Yunanların önde gelen tanrısı Zeus'u şereflendirmek için İsa'dan Önce 776'da ilk Olimpiyat oyunları Olimpos Dağının eteğinde düzenlendi.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.