People told Maria that she was cute, but the mirror said: You are much more than cute, you are beautiful!
- İnsanlar Maria'ya şirin olduğunu söylediler fakat ayna sen şirinden çok daha fazlasısın, sen güzelsin! dedi.
It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
I wonder if it will be nice.
- Havanın güzel olup olmayacağını merak ediyorum.
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.