güvenilmez

listen to the pronunciation of güvenilmez
Турецкий язык - Английский Язык
unreliable

Tom seems unreliable. - Tom güvenilmez görünüyor.

Tom is extremely unreliable. - Tom son derece güvenilmez.

slippery
precarious
faithless
irresponsible

That seems irresponsible to me. - O benim için güvenilmez görünüyor.

unstable
suspicious
unsteady
untrusty
unsound
unreliable, dubious, slippery, shifty, insecure
unfaithful
treacherous

The Southern Ocean is considered the world's most treacherous ocean. - Antarktika Okyanusu dünyanın en güvenilmez okyanusu olarak düşünülür.

shifty
elusive
elusory
untrustworthy

Do I seem untrustworthy? - Ben güvenilmez görünüyor muyum?

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

insecure
uncertain
discredited
beyond belief
whacky
doubtful
wonky
dubious
unsafe
jaundiced
shaky
foxy
shady
undependable

Tom told me that he thought Mary was undependable. - Tom bana Mary'nin güvenilmez olduğunu düşündüğünü söyledi.

Tom told me that you're undependable. - Tom bana senin güvenilmez olduğunu söyledi.

untrustable
untrustful
fly-by-night
hollowhearted
false
flybynight
güven
confidence

Americans have lost their confidence in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

When we are praised, we gain confidence. - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.

güven
faith

Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do. - Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.

People lost faith in banks. - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.

güven
trust

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least. - Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.

güven
safety

Tom became concerned about Mary's safety. - Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.

They tried to swim to safety. - Onlar güvenle yüzmeye çalıştı.

güven
reliance
güvenilmez satıcı
huckster
güvenilmez tip
rotter
güven
{i} credit

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

I have absolute trust in you. - Benim sana tam güvenim var.

I have absolute trust in him. - Ona mutlak güvenim var.

güven
rely on

You can certainly rely on him. - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.

Does Tom still rely on his parents? - Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?

güven
{f} trusting

I think that Tom is too trusting. - Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.

He's open and trusting. - O açık ve güvenilirdir.

güven
{f} trusted

Tom didn't trust Mary as much as she trusted him. - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

May I count on you to get me the job? - Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?

güven
trustworthiness
güven
reliability

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

He is a man you can rely upon. - O, güvenebileceğin bir adamdır.

You can rely upon him. - Ona güvenebilirsiniz.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them. - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

Because I admired his courage, I trusted him. - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.

güven
affiance
güven
assurance

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
varlıka güvenilmez
(Atasözü) Being wealthy does not mean that one can spend money with abandon; even the greatest of fortunes can be frittered away in time
Турецкий язык - Турецкий язык
güvenilmez
Избранное