gözden

listen to the pronunciation of gözden
Турецкий язык - Английский Язык
overlooked

Perhaps we overlooked something. - Belki biz bir şeyi gözden kaçırdık.

He saw something the others had overlooked. - O diğerlerinin gözden kaçırdığı bir şey gördü.

Simple past tense and past participle of overlook
Missed, unnoticed
not taken into account; "his retirement was not allowed to go unmarked
not taken into account; "his retirement was not allowed to go unmarked"
past of overlook
gözden geçirmek
review

Tom could use a little extra time to review for the upcoming test. - Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.

gözden kaybolmak
disappear

Tom wants to disappear. - Tom gözden kaybolmak istiyor.

gözden geçirme
revision

I'm starting my revisions from next week. - Önümüzdeki haftadan itibaren gözden geçirmelerime başlıyorum.

göz
eye

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

gözden geçirmek
look over

Did you have time to look over the report? - Raporu gözden geçirmek için vaktiniz var mıydı?

gözden geçirmek
(Dilbilim) check out
gözden geçirmek
go through

I have to go through the task by tomorrow. - Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.

I never want to go through that again. - Ben asla onu tekrar gözden geçirmek istemiyorum.

gözden kaçırmak
overlook

This kind of mistake is easy to overlook. - Bu tür hatayı gözden kaçırmak kolaydır.

These kinds of mistakes are easy to overlook. - Bu tür hataları gözden kaçırmak kolaydır.

gözden geçirip düzeltme
revise
gözden geçirmek
view
gözden kaybolmak
vanish
gözden kaçırma
oversight
gözden düşme
disfavor
gözden düşmek
fall from grace
gözden düşürmek
discredit
gözden geçirip düzeltmek
revise
gözden geçirmek
survey
gözden geçirmek
revise

I have to revise for a biology test. - Biyoloji testi için gözden geçirmek zorundayım.

gözden geçirmek
examine
gözden kaybolmak
fade
gözden kaçırmak
to overlook
gözden çıkarılabilir
expendable
gözden geçirmek
bone up
gözden geçirmek
revision
gözden geçirmek
go over

I want to go over these numbers with you. - Bu sayıları seninle gözden geçirmek istiyorum.

I'd like to go over the information you've collected. - Topladığınız bilgileri gözden geçirmek istiyorum.

gözden geçirmek
inspect
gözden geçirmek
run through
gözden geçirmek
(Politika, Siyaset) review to
gözden geçirmek
flyspecking
gözden geçirmek
pass something in review
gözden geçirmek
scrutinize
gözden geçirmek
look into
gözden geçirmek
(Ticaret) scan
gözden geçirmek
browse
gözden geçirmek
run over
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur
(Atasözü) Out of sight out of mind
gözden geçirmek
Revise, review
gözden geçirmek
Scrutinize, go over, look over, inspect, review, examine, look through
gözden geçirmek
take a fresh look
gözden kaybol
get lost
gözden kaçan
overlooked
gözden kaçırmak
to miss
gözden çıkarma
Removing a review
gözden düşme
disfavour [Brit.]
gözden düşme
contumely
gözden düşme
discredit, disgrace
gözden düşme
disgrace
gözden düşmek
to fall from favour, to come down, to fall into disfavour
gözden düşmek
be disgraced
gözden düşmek
fall into disfavor
gözden düşmek
be in disfavor
gözden düşmek
come down
gözden düşmek
loose one's credit
gözden düşmüş
under a cloud
gözden düşmüş
out of favor
gözden düşmüş
discredited
gözden düşmüş kimse
unperson
gözden düşmüş olmak
be in hot water
gözden düşürme
discredit
gözden düşürmek
to discredit, to disgrace
gözden geçirme
overhaul
gözden geçirme
(Hukuk) (bir durumu veya sistemi iyileştirmek için kullanılır) review
gözden geçirmek
check
gözden geçirmek
sift
gözden geçirmek
pass smth. in review
gözden geçirmek
check up on
gözden geçirmek
have a look at
gözden geçirmek
to scrutinize, to go over, to look over, to inspect, to review, to examine, to look through
gözden geçirmek
overview , review , revise
gözden geçirmek
look at
gözden geçirmek
(Hukuk) to review, to revise, to consider
gözden geçirmek
canvass
gözden geçirmek
dip into

We had to dip into our savings in order to pay the unexpected medical expenses. - Beklenmedik sağlık giderlerini ödemek için tasarruflarımızı gözden geçirmek zorunda kaldık.

gözden geçirmek
flick through
gözden geçirmek
(kitap) browse
gözden geçirmek
examine into
gözden geçirmek
check up
gözden geçirmek
look through
gözden kaybetmek
loose sight of
gözden kaybetmek
lose sight of
gözden kaybetmek
to lose sight of
gözden kaybolan
disappearing
gözden kaybolma
disappearance

We are going to look into the disappearance of the money. - Paranın gözden kaybolmasını soruşturacağız.

gözden kaybolma
evanescence
gözden kaybolmak
evanesce
gözden kaybolmak
whisk away
gözden kaybolmak
to disappear, to dissolve, to fade away
gözden kaybolmak
fade away
gözden kaçmak
to be overlooked
gözden kaçmış
unobserved
gözden kaçmış
unnoted
gözden kaçmış
overlooked
gözden kaçmış
unnoticed
gözden uzak
retired
gözden uzak
secluded
gözden uzak
out of sight

She quickly put the money out of sight. - Parayı çabucak gözden uzak bir yere koydu.

Tell Tom he should stay out of sight. - Tom'a gözden uzak durması gerektiğini söyle.

gözden uzak tutmamak
to keep in view
gözden çıkarmak
to be prepared to pay; to be willing to give up or sacrifice (something)
gözden çıkarmak
to be prepared to sacrifice, to be willing to pay
gözden çıkarılan birlik
expendable
gözden geçir
go through

I must go through the task by tomorrow. - Yarına kadar görevi gözden geçirmeliyim.

I never want to go through that again. - Ben asla onu tekrar gözden geçirmek istemiyorum.

bir daha gözden geçirmek
revise
bir yazıyı gözden geçirip düzeltmek
(Hukuk) revise
göz
cell
gözden geçir
revise

He revised his exam paper with attention. - O sınav kağıdını dikkatle gözden geçirdi.

He revised his opinion. - Fikrini gözden geçirdi.

gözden geçirme
revise

I have to revise for a biology test. - Biyoloji testi için gözden geçirmek zorundayım.

In the light of what you told us, I think we should revise our plan. - Bize söylediğinin ışığında planımızı gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

gözden geçirme
(Ticaret) scan
yeniden gözden geçirmek
revise
(kitap) gözden geçirmek
browse
dikkatle gözden geçirmek
scrutinize
göz
(Bilgisayar) cell spreadsheet
göz
(İnşaat) niche
göz
look

It looks like it's going to rain. - Yağmur yağacak gibi gözüküyor.

I think that it likely that there was a major fault in the lookout. - Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.

göz
locker
göz
spring

I'm looking forward to the return of spring. - Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.

göz
glance

I just want to glance at the paper. - Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.

I glanced through the brochure. - Broşüre hızla göz atmak.

göz
section
göz
subterranean
gözden düşme
discredit
gözden geçirme
check

It's worth checking out. - Gözden geçirmeye değer.

gözden geçirme
(Ticaret) sight test
gözden kaçmak
overlooked
gözden kaçırmak
miss

It's very easy to miss this kind of mistake. - Bu tür hatayı gözden kaçırmak çok kolaydır.

gözden kaçırmak
miss out
gözden kaçırmak
not notice
tekrar gözden geçirmek
double check
tekrar gözden geçirmek
go over
göz
drawer

Tom looked through the drawers. - Tom çekmeceleri gözden geçirdi.

gözden düşme
obloquy
gözden düşme
doghouse
gözden düşme
dog house
gözden düşmek
abase
gözden düşmüş
in disfavor
gözden düşmüş
in the doghouse
gözden geçir
review

Please review the contents and provide any appropriate feedback. - Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.

You should spend a little time each day reviewing vocabulary. - Her gün kelimeleri gözden geçirerek biraz zaman harcamalısın.

gözden geçir
{f} scanning
gözden geçir
{f} scanned
gözden geçir
went through
gözden geçir
bone up
gözden geçir
gone through
gözden geçir
{f} run through
gözden geçirme
sifting
gözden geçirme
{i} browsing
gözden geçirme
{i} run through
gözden geçirmek
vet
gözden geçirmek
see over
gözden geçirmek
skim
gözden geçirmek
sift through
gözden geçirmek
think in terms of
gözden kaçmak
escape notice
Gözden düşmek
(deyim) fall out of favor

She had been head of marketing for four years when she fell out of favor with her boss.

Gözden düşmek
(deyim) fall out of grace
Gözden düşmüş
out of favour
Gözden kaçmak
go unnoticed
göz
optic

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz
to eye
göz
browses
göz
opthalmic
gözden geçir
overview
gözden geçirme
revising

I've finished revising. - Ben gözden geçirmeyi bitirdim.

She's supposed to be revising, Tom. - Onun gözden geçirmesi gerekiyor, Tom.

Allah dört gözden ayırmasın
May God save (this child) from being an orphan
Başkanın gözden geçirme muhtırası
(Askeri) Presidential review memorandum
Göz
(Tıp) ophthalmus
adamakıllı gözden geçirmek
put to the acid test
antlaşmaların gözden geçirilmesi
(Hukuk) revision
bir daha gözden geçirme
(Hukuk) review
bir kitabı gözden geçirmek
dip into a book
bir şeyi gözden geçirmek
give something the once-over
dizayn gözden geçirilmesi
design review
dolaşarak gözden geçirme
perambulation
göz
cubicle
göz
ophthalmic
göz
eye (on a potato)
göz
ocular
göz
drawer (in a piece of furniture)
göz
bad luck inflicted by an evil eye
göz
eye (in cheese); hole (in bread)
göz
fountainhead, source (of a stream or river); spring
göz
cubby
göz
eye (of a needle)
göz
orbital
göz
desire, interest
göz
eye; sight; cell
göz
cuddy; eyehole
göz
esteem, favor, friendly regard
göz
optical

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz
eye, the depression at the calyx end of some fruits
göz
evil eye
göz
eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
göz
opto
göz
central core (of a boil)
göz
division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
göz
eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
göz
sight, vision
göz
cubbyhole
göz
rudimentary bud
göz
orb

Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn. - Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.

göz
pan (of a balance)
göz
compartment

Tom opened the glove compartment and took out his registration. - Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatını çıkardı.

Tom searched the glove compartment for a map. - Tom harita için torpido gözünü aradı.

göz
section, division, square (on a game board)
göz
small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
göz
{i} orbit

Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn. - Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.

göz
whammy
göz
{i} sight

I caught sight of hundreds of birds. - Yüzlerce kuş gözüme ilişti.

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

göz
{i} blinker

Why do horses wear blinkers? - Atlar neden at gözlükleri takarlar?

göz
{i} cuddy
göz
peeper
göz
{i} glim

It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it.... - Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.

In looking through the mist, I caught a glimpse of my future. - Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.

göz
loculus
göz
{i} eyehole
gözden düşme
{i} disfavour
gözden düşmek
be in the doghouse
gözden düşmek
be sent into the wilderness
gözden geçirme
(Nükleer Bilimler) review

You must appropriately review the outcome of your bargain. - Pazarlığının sonucunu uygun bir şekilde gözden geçirmelisin.

Tom could use a little extra time to review for the upcoming test. - Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение gözden в Турецкий язык Турецкий язык словарь

göz
Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri
Göz
me
Göz
(Osmanlı Dönemi) MUKLE
Göz
dide
Göz
basar
Göz
lakrima
Göz
dünya penceresi
Göz
(Osmanlı Dönemi) NAZIRA
Göz
(Hukuk) ÇEŞM
Göz
(Osmanlı Dönemi) BİNA
Göz
ayn
Gözden geçirmek
prova yapmak
göz
Terazi gözü
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer
göz
Bölüm, hane
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
göz
Bakış, görüş
göz
İçine girilen, öteberi konulan, bölümleri olan bir şeyin her bölmesi
göz
Delik, boşluk: "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır."- S. F. Abasıyanık. Çekme, çekmecelerin her biri
göz
Çekme, çekmecelerin her biri
göz
Bazı yaraların uç bölümü
göz
Delik, boşluk
göz
Bölüm, kesim
göz
İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış
göz
çekmece
göz
Suyun kaynağı
göz
Terazi kefesi
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk
göz
Görme ve bakma
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak: "Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?"- T. Buğra
göz
Görme organı
göz
Bazı deyimlerde, görme ve bakma. İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar
göz
Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı
göz
çürük, temelsiz
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar: "İnsanı gözle yiyip bitirirler."- Ö. Seyfettin