gösterilmesi

listen to the pronunciation of gösterilmesi
Турецкий язык - Английский Язык
to show
göster
{f} show

Oh! Show it to me please. - Ah! Onu bana göster lütfen.

I showed her my room. - Ona kendi odamı gösterdim.

göster
(Bilgisayar) show me

Please show me your picture. - Lütfen bana resmini göster.

Will you show me on this map, please? - Bana bu haritada gösterirmisiniz, lütfen?

göster
(Bilgisayar) unhide
göster
(Bilgisayar) point

Compasses point north. - Pusula kuzeyi gösterir.

The compass points to the north. - Pusula kuzeyi gösterir.

göster
denote
göster
illustrate

I will give you a good example to illustrate what I mean. - Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.

This chart illustrates the function of ozone layer. - Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.

göster
(Bilgisayar) view

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

göster
(Bilgisayar) quote
göster
indicate

Yes, you can indicate everything you see. - Evet, gördüğünüz her şeyi gösterebilirsiniz.

The red traffic light indicates stop. - Kırmızı trafik ışığı dur gösterir.

göster
{f} mirror

The painting shows a young woman combing her hair before a mirror. - Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

göster
{f} shown

The attack was shown on video. - Saldırı videoda gösterildi.

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

göster
{f} indicated

I went in the direction my friend indicated. - Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.

This is the route indicated in the map. - Bu, haritada gösterilen yoldur.

göster
{f} screened
göster
{f} screen

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} displayed

She displayed her talents. - O, yeteneklerini gösterdi.

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

göster
{f} baring

If you see the lion baring its teeth, don't think that the lion is smiling at you. - Aslanın dişlerini gösterdiğini görürsen, sana gülümsediğini sanma.

göster
{f} bared
göster
{f} showing

Thanks for showing me how to do that. - Nasıl yapacağımı bana gösterdiğin için teşekkürler.

Men can only be corrected by showing them what they are. - İnsanlar sadece ne olduklarını göstererek düzeltilebilir.

göster
{f} screening

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

göster
{f} display

Warning: unsupported characters are displayed using the '_' character. - Uyarı: desteklenmeyen karakterler '_' karakteri kullanarak gösterilir.

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

göster
{f} indicating

There is no sign indicating that this is a meeting room. - Bunun bir toplantı odası olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

göster
{f} displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

göster
designated
göster
demonstrate

The new medicine demonstrated an immediate effect. - Yeni ilaç, etkisini hemen gösterdi.

You should make the most of this rare opportunity to demonstrate your talent. - Yeteneğini göstermek için bu az bulunur fırsatı en iyi şekilde kullanmalısın.

göster
bespoke
göster
performance

The performance was almost over. - Gösteri neredeyse bitmişti.

Do you have any tickets for today's performance? - Bugünkü gösteri için hiç biletin var mı?

göster
bespeak
göster
reveal

These letters reveal her to be an honest lady. - Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

göster
revealing
göster
bespoken
kefil gösterilmesi
(Kanun) furnishing of guarantee
gösterilmesi
Избранное