görevlendirme

listen to the pronunciation of görevlendirme
Турецкий язык - Английский Язык
assignment
entrusting
commission
(Hukuk) appointment, tasking
employment
(Politika, Siyaset) appointment
delegation
{i} commissioning
görev
job

What are his official job duties? - Onun resmî iş görevleri nelerdir?

It's your duty to finish the job. - İşi bitirmek sizin göreviniz.

görev
task

You must carry the task through to the end. - Sonuna kadar görevi taşımalısın.

You should give this task to some other person. - Bu görevi başka bir kişiye vermelisin.

görev
duty

The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful. - Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.

The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him. - Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.

görev
assignment

I was abroad on an assignment. - Ben bir görev için yurt dışındaydım.

The assignment was too much for me. - Görev benim için çok fazlaydı.

görevlendirmek
charge
görev
work

The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family. - Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.

Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item. - Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.

görevlendirme emri
(Askeri) tasking order
görevlendirme, işleme, kullanma ve dağıtım
(Askeri) tasking, processing, exploitation, and dissemination
görevlendirmek
deploy
görevlendirmek
{f} employ
görev
mission

Tom couldn't understand what the purpose of the mission was. - Tom görevin amacının ne olduğunu anlayamadı.

He accomplished his mission. - O görevini yerine getirdi.

görevlendirmek
set on
görevlendirmek
{f} place
görev
{i} function

We can't function like this. - Böyle görev yapamayız.

görevlendirmek
entrust
görevlendirmek
{f} elect
görevlendirmek
{f} delegate
görevlendirmek
assign to
görevlendirmek
appoint
görev
office

He resigned from his office. - O görevinden istifa etti.

I was given the task of cleaning the office. - Bana ofisi temizleme görevi verildi.

görev
competence
görev
employ

Linda was employed as a flight attendant. - Linda uçuş görevlisi olarak işe alındı.

He is employed in a bank. - O, bir bankada görevlidir.

görev
obligation
görev
post

The president appointed each man to the post. - Genel müdür her bir adamı görevine atadı.

He was advanced to a managerial post. - O, idari bir göreve yükseltildi.

görev
capacity
görev
vocation
görev
berth
görev
official duty
görev
labour
görev
(Havacılık) subtask
görev
trust

The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings. - Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.

görev
engagement
görev
(Ticaret) ministry
görevlendirmek
post
görevlendirmek
appointment
görevlendirmek
take into service
görevlendirmek
delegete
görev
(Dilbilim) tasks

Tom has a great talent for the assignment of tasks. - Tom'un görev dağılımı için büyük bir yeteneği var.

Only half of all military planes can fight. The rest are used for other tasks. - Askerî uçakların sadece yarısı savaşa katılabilir. Kalanlar ise başka görevler için kullanılır.

görev
part

I try to do my part to help the community. - Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum.

Tom has already done his part. - Tom zaten görevini yaptı.

görev
service

Sami finished his two years of military service. - Sami iki yıllık askerlik görevini bitirdi.

I had my military service in Ankara. - Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.

görev
commission

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

He has received a commission as a naval officer. - O bir deniz subayı olarak bir görev aldı.

görev
onus
görev
position

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

A big title does not necessarily mean a high position. - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.

görev
place

You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days. - Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.

görevlendirmek
charge with
görevlendirmek
designate
görev
appointment
geçici görevlendirme
secondment
görev
workings
görev
law jurisdiction
görev
duty, task, assignment, charge; appointment; mission, service, commission; function
görev
situation
görev
devoir
görev
stint
görev
(Hukuk) office, task
görev
official work, office
görev
incumbency
görev
job, employment, function
görev
business

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
employment
görev
billet
görev
charge

Tom is still officially in charge. - Tom hâlâ resmî olarak görevde.

Tom hasn't been officially charged. - Tom resmi olarak görevlendirilmedi.

görev
piece of work
görev
physiol., gram., (Matematik) function
görevlendirmek
give work
görevlendirmek
to commission, to charge, to employ
görevlendirmek
instruct
görevlendirmek
draw out
görevlendirmek
commission
görevlendirmek
draft
görevlendirmek
station
görevlendirmek
to charge (someone) with a duty; to assign or entrust (a duty, a job) to; to charge (someone) with (a duty, a job)
görevlendirmek
draught
görevlendirmek
task
muhabere istihbaratı harekat görevlendirme yetkisi
(Askeri) signals intelligence (SIGINT) operational tasking authority
vazife görevlendirme paketi
(Askeri) mission tasking packet
vazife görevlendirme yazısı
(Askeri) mission tasking letter
Турецкий язык - Турецкий язык
Görevlendirmek işi
görev
Resmî iş, vazife
Görev
vazife
Görev
fonksiyon
Görevlendirmek
memur etmek
Görevlendirmek
vazifelendirmek
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş; iş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir organ veya hücrenin yaptığı iş
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. İş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş
görev
Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi
görev
Resmî iş, vazife: "Cavit Bey, görevi ona verdiği gün, Abdi Bey çok sevinmişti."- A. İlhan
görevlendirmek
Birine bir görev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek
görevlendirme
Избранное