Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
- Things that you see with your eyes are not necessarily true.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Tom zorunlu olarak gitmek zorunda değil.
- Tom doesn't necessarily have to go.
İster istemez kolay olmayacak.
- It won't necessarily be easy.
İster istemez çevirilere güvenmiyorum.
- I don't necessarily trust translations.
Başarı ölçüsü ille de para değildir.
- The measure of success is not necessarily money.
Tom ille de oraya tek başına gitmek zorunda değil.
- Tom doesn't necessarily have to go there by himself.
Mutlaka gitmek zorunda değilsin.
- You don't necessarily have to go.
Oraya mutlaka kendin gitmek zorunda değilsin.
- You do not necessarily have to go there yourself.
Uçak rezervasyonunu teyit etmek için muhakkak havaalanına gitmek zorunda değilsin.
- You don't necessarily have to go to the airport to reconfirm your plane reservation.
Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.