Ondan uzun zaman haber alamadılar.
- They haven't heard from him in a long time.
Kitabı ondan ödünç aldı.
- She borrowed the book from him.
Tarihi değiştiremeyiz ama ondan öğrenebiliriz.
- We can't change history, but we can learn from it.
Tarihin bize öğrettiği şey insanların ondan bir şey öğrenmemiş olmasıdır.
- What history teaches us is that men have never learned anything from it.
Tom, John'un ondan ödünç para almaya çalışacağı konusunda Mary'yi uyardı.
- Tom warned Mary that John would try to borrow money from her.
Ben ona telefon etmek üzereyken, ondan bir mektup geldi.
- Just when I was about to phone her, a letter arrived from her.
Bundan ne gibi sonuçlar çıkarılabilir?
- What conclusions can be drawn from this?
Onun bisikleti bundan farklıdır.
- His bicycle is different from this one.
Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
- I didn't expect such a nice present from you.
Sanırım Tom senden çok şey öğrenebilirdi.
- I think Tom could learn a lot from you.
... was very ambitious for him; he had access to help from journalists. He published that ...
... Call him by any of those adjectives. ...