Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık.
- We had hardly arrived when Lucy started crying to go home.
Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
- However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
Sen beni aradığında otelde zorla kayıt yaptırdım.
- I had hardly checked in at the hotel when he called me.
Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu.
- Tom was so out of breath that he could hardly speak.
Bar öyle kalabalıktı ki, zorlukla hareket ediliyordu.
- The bar was so crowded you could hardly move.
Onun ne kadar önemli olduğunu zorlukla fark ediyoruz.
- We hardly realize how important it is.
Tom bütün gün güç bela bir söz söyledi.
- Tom hardly said a word all day.
Güç bela okula varmıştım ki zil çaldı.
- I had hardly reached the school when the bell rang.
Tom nadiren soru sorar.
- Tom hardly ever asks questions.
Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
- I could hardly understand him.
Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
- It's hardly raining at all.
Odada hiç kimse yoktu.
- There was hardly anyone in the room.
Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
- However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have hardly any money with me.
Tom aslında neredeyse hiç çalışmıyor.
- Tom actually hardly ever studies.
Let him hardly be possest with an honest curiositie to search out the nature and causes of all things .