Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Mahkeme ona para cezasını ödemesini emretti.
- The court ordered her to pay the fine.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Sanırım her şey yolunda.
- I think everything's fine.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
O gün hepimiz çok iyi bir zaman geçirdik.
- We all had a fine time that day.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom'un cezayı ödemekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to pay the fine.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Umarım bu güzel hava hafta sonuna kadar sürer.
- I hope this fine weather lasts till the weekend.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It's going to be fine this afternoon.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.