Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sentimental.
Tom mutlu hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel happy.
Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
- Today I feel much better.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
- People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Canım Tom'u aramak istemedi.
- I didn't feel like calling Tom.
Yardıma ihtiyacınız olursa, beni aramaya çekinmeyin.
- If you need help, feel free to call me.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
- I find it necessary to be able to say what I feel.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Başka sorunlarınız olursa benimle temas kurmaktan çekinmeyin.
- Feel free to contact me if you have any other questions.
Tom duyguları ile temas halinde.
- Tom is in touch with his feelings.
Kendini kötü hissediyor musun?
- Are you feeling under the weather?
Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
- Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
Lütfen bana herhangi bir soru sormaya çekinmeyin.
- Please feel free to ask me any question.
Lütfen öneride bulunmak için çekinmeyin.
- Please feel free to make suggestions.
Bir kahraman gibi hissetmiyorum.
- I don't feel like a hero.
Mary'nin kedisi o kadar tatlı ki onun kucağımda kıvrılıp yatmasını gerçekten umursamıyorum fakat pençeleriyle bacaklarımı ovmakta ısrar etme tarzı bana iğne yastığı gibi hissettiriyor.
- Mary’s cat is so sweet that I really don’t mind him curling up in my lap, but the way he insists on kneading my legs with his claws makes me feel like a pincushion.
Gerçekten sana acıyorum.
- I really feel for you.
O iyi hissetmiyor mu?
- Doesn't it feel good?
O beni iyi hissettirdi.
- That made me feel good.
Açlık hissetmiyor musun?
- Don't you feel hungry?
Bugün hasta hissettiğimden dolayı seni göremem.
- I can't see you today because I feel ill.
Bitkilerin acı çektiğini mi düşünüyorsun?
- Do you think that plants feel pain?
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
Tom için gerçekten üzgünüm.
- I really do feel sorry for Tom.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.
- Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well.
O, öğle yemeğinden önce çok iyiydi, ama sonrasında hasta hissetti.
- She was very well before lunch, but felt sick afterward.
Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.
- She felt uneasy when the children did not come home.
Onun duyguları kolayca incinir.
- Her feelings are easily hurt.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Çok aç hissetmiyordum.
- I was not feeling very hungry.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Evin sarsılmasını hissederek dışarıya koştum.
- Feeling the house shake, I ran outside.
Bu sabah kendimi çok hasta hissederek uyandım.
- I awoke this morning feeling very ill.
Onun duygularına saygı duyun.
- Have respect for his feelings.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
Bu konuda iyi bir izlenimim yok.
- I don't have a good feeling about this.
Onun sırrı bildiğine dair bir izlenimim var.
- I have a feeling that he knows the secret.
Kendim hakkında iyi hissetmek istiyorum.
- I want to feel good about myself.
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
I feel for you and your plight.
Bark has a rough feel.
He obviously feels strongly about it.
He felt for the light switch in the dark.
She gave me a quick feel to show that she loves me.
I felt my way cautiously through the dangerous business maneuver.
She has a feel for music.
Feel my wrath!.
I can feel the sadness in his poems.
It looks like wood, but it feels more like plastic.
I'm getting a feel for what you mean.
I feel that we need to try harder.
You can feel a heartbeat if you put your fingers on your breast.
You should get a feel of the area before moving in.
I feel down each time I have to leave home.
I feel for him, he's lost two family members in two months.
The co-pilot didn't feel free to speak up to the pilot in the cockpit.
While you're babysitting, feel free to open anything in the spirit cupboard.
The Nationals gave the Coalition its Senate majority and yesterday were feeling their oats.
It's a tough road because kids at that time are developmentally feeling their oats, Beverage said.
I hope you don't mind if I cancel our date this afternoon - I just don't feel myself today.
I think we should feel out your mom's thoughts about this before we decide anything.
Feel me up and rub your pussy against mine, that'll make the pain in my bummy go away, it will,” she told me. I felt sorry for her. And I guess that's why I let her show me how girls made out without boys.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
The house gave me a feeling of dread.
Despite the rough voice, the coach is surprisingly feeling.
The wool on my arm produced a strange feeling.
He has no feeling for what he can say to somebody in such a fragile emotional condition.
You really hurt my feelings when you said that.
Many people still have feelings for their first love.
It were a delicate stratagem to shoe A troop of horse with felt.
... been so good as the president just described and that you don't feel like your confident ...
... they feel like they have ownership in what you're ...