I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Tom has far more experience than Mary.
- Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
You have to risk big in order to win big.
- Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.
That jacket is way too big for you.
- O ceket sizin için çok fazla büyük.
I used to hang out with Tom a lot, but these days he's not around much.
- Eskiden Tom'la çok takılırdım, fakat o bu günlerde çok fazla buralarda değil.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
We stayed an extra two weeks in Paris; and we spent it seeing the sights.
- Biz Paris'te fazladan iki hafta daha kaldık; ve bunu turistik yerleri gezerek geçirdik.
The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year.
- Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.
I love this book above all.
- Bu kitabı her şeyden fazla seviyorum.
More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles.
- Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.
I've got plenty more.
- Çok daha fazlasına sahibim.
There are plenty more of those.
- Bunlardan çok daha fazlası vardır.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
Fatigue is the natural result of overwork.
- Yorgunluk fazla çalışmanın doğal sonucudur.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
He put in ten hours of overtime this week.
- O, bu hafta on saat fazla mesai yaptı.
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
He was forced to work overtime.
- O, fazla mesai yapmak zorunda kaldı.
Yesterday I had to work overtime.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
I'm known for oversleeping.
- Ben fazla uyumakla bilinirim.
You had better be careful not to overeat.
- Fazla yemek yememek için dikkatli olsan iyi olur.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
She could not put up with the insults any more.
- O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.