Gerçek durumu bilir misin?
- Do you know the real facts?
Beyaz Rusya'da yaşıyorum ve bu durumdan gurur duyuyorum.
- I live in Belarus and I take pride in this fact.
Olay hakkındaki tüm gerçekler bilinene kadar bekleyin.
- Wait until all the facts in the case are known.
Bu gerçek bir olaydır.
- That is an actual fact.
Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
- These are the facts. Think hard about them!
Bu gerçek unutulmamalı.
- This fact must not be forgotten.
O kitap, olgusal hatalarla doludur.
- That book is full of factual errors.
Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.
- Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.
- Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation.
Size gerçeklerle ilgili bilgi verdi mi?
- Did he acquaint you with the facts?
Let's look at the facts of the case before deciding.
There is no doubting the fact that the Earth orbits the Sun.
The facts about space travel.
He had become an accessory after the fact.
... facts, or property-like rights and facts, about you that don't make any sense. Like, ...
... and to your own house, but not to your own facts ' (laughter) ' all right? I'm ' I'm ...