You never cease to impress me.
- Beni etkilemekten asla vazgeçmiyorsun.
Tom did it just to impress Mary.
- Tom sadece Mary'yi etkilemek için yaptı.
The unstable security situation in Syria also affects Turkey.
- Suriye'deki istikrarsız güvenlik durumu Türkiye'yi de etkilemektedir.
Alzheimer's disease affects nearly 50 million people around the world.
- Alzheimer hastalığı tüm dünyada yaklaşık 50 milyon insanı etkilemektedir.
Why should they try to influence him?
- Neden onu etkilemek için çalışmalılar?
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
Why should they try to influence him?
- Neden onu etkilemek için çalışmalılar?
Don't let me influence you.
- Seni etkilememe izin verme.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
- Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.