Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
- You have to allow for the boy's age.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Babam benim köpek bakmama izin vermez.
- My father won't allow me to keep a dog.
He wouldn't allow me to drive his car.
- Er würde mir nicht erlauben, sein Auto zu fahren.
Allow me to introduce myself.
- Erlauben Sie, dass ich mich vorstelle.