My apprehensions were justified.
- Benim endişelerim haklı çıktı.
Their apprehensions were justified.
- Onların endişeleri haklı çıktı.
Her husband's illness caused her great anxiety.
- Kocasının hastalığı ona büyük endişeye yol açtı.
Tom tried to hide his anxiety.
- Tom endişesini saklamaya çalıştı.
I am very concerned about his health.
- Ben onun sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
I am concerned for your health.
- Ben sizin sağlığınız için endişe duyuyorum.
Don't worry. I'll stay with you.
- Endişelenme. Ben seninle kalacağım.
I'm worrying about your success.
- Başarın hakkında endişeleniyorum.
Don't worry about Tom. He can take care of himself.
- Tom hakkında endişelenme. O kendine bakabilir.
Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management.
- Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.
How serious is Tom's sickness? - We should fear the worst.
- Tom'un hastalığı ne kadar ciddi? En kötü ihtimalmiş gibi endişelenmeliyiz.
The child's fear worried the parents.
- Çocuğun korkusu ebeveynlerini endişelendirdi.
Don't fret too much, okay?
- Çok fazla endişelenme, tamam mı?
This is deeply disquieting.
- Bu çok endişe verici.
Tom had no qualms at all about speaking in front of such a large audience.
- Tom'un böylesine büyük bir izleyicinin önünde konuşma hakkında hiç endişesi yoktu.
You have to stop worrying so much.
- Bu kadar çok endişe etmekten vazgeçmelisin.
The doctor says I need to quit worrying so much.
- Doktor bu kadar çok endişe etmekten vazgeçmem gerektiğini söylüyor.
There was an uneasy silence.
- Endişe verici bir sessizlik vardı.
This is especially worrisome.
- Bu özellikle endişe vericidir.
This is deeply disquieting.
- Bu çok endişe verici.
This is extremely worrying.
- Bu son derece endişe verici.
All of this is very worrying.
- Bütün bunlar çok endişe verici.