Tom sure can play tennis.
- Tom elbette tenis oynayabilir.
I'll sure be glad to get out of here.
- Buradan çıktığıma elbette memnun olacağım.
Certainly, these things are true.
- Elbette, bu şeyler doğrudur.
Certainly he is independent of him.
- Elbette o ondan bağımsızdır.
Surely, you can't mean that.
- Elbette, onu yapamazsınız.
If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
- Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
I will help you, of course.
- Sana yardım edeceğim, elbette.
She can speak English, of course.
- O, İngilizce konuşabilir, elbette.