einzig

listen to the pronunciation of einzig
Немецкий Язык - Турецкий язык
yalnız; eşsiz, biricik, yegâne
'ayhtsıln tek, biricik
{'ayhtsıln} tek, biricik
tek

Sen güvenebileceğim tek insansın. - Du bist die einzige Person, der ich vertrauen kann.

Kadınlar ile olan, geri çekilenin kazandığı tek savaştır. - Krieg mit Frauen ist der einzige, den man durch Rückzug gewinnt.

bir tane
yegane

O benim yegane kaygım. - Das ist meine einzige Sorge.

biricik
Английский Язык - Турецкий язык

Определение einzig в Английский Язык Турецкий язык словарь

just
sadece

Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir. - Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.

Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim. - I'm just going to rest during the summer vacation.

just
henüz

Yolculuk henüz başladı. - The journey has just begun.

Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur. - You'd better not swim if you've just eaten.

just
{s} tam

Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı. - Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.

Dükkan tiyatronun tam karşısında. - The store is just across from the theater.

just
{s} yerinde

Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim. - I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.

Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal. - Just stay put for a minute while I look for him.

just
gücü gücüne
just
zar zor

Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı. - Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.

Tom testi sadece zar zor geçti. - Tom just barely passed the test.

just
haksever
just
güç bela
just
tamı tamına
just
anca

Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer. - It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.

Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi. - Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.

just
tastamam
just
{s} net

Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil. - I just want a straight answer. Nothing more.

just
(İnşaat) henüz, hemen, ancak K
just
tam anlamıyla

Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor. - Tom's oldest son looks just like him.

Her şey tam anlamıyla önceki gibi. - Everything's just like before.

just
tek kelimeyle

Tek kelimeyle harika görünüyor. - It looks just perfect.

Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor. - Tom has been managing just fine.

just
justnesshak
just
the just iyiler justly adaletle
Немецкий Язык - Английский Язык