O yalnız yürümeyi sever.
- She likes walking alone.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
O yalnız başına kahvaltı yaptı.
- He had breakfast all alone.
İş onun tarafından yalnız başına mı yapıldı.
- Was the work done by him alone?
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.