O, her birimize bir dondurma ikram etti.
- She treated each of us to an ice cream.
Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.
- The principal presented each of the graduates with diploma.
O, her birimize bir dondurma ikram etti.
- She treated each of us to an ice cream.
Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
- Each of the brothers has a car.
İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
Tom ve Mary birbirine çok yakın.
- Tom and Mary are very close to each other.
Onların her birine bir hediye aldım.
- I bought them each a present.
O, oğullarının her birine para verdi.
- He gave money to each of his sons.
Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
- The president appointed each man to the post.
Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
- Brush your teeth after each meal.
Onların tanesi otuz dolar.
- They're thirty dollars each.
Biletlerin her biri 3 dolar veya üç tanesi 8 dolardır.
- Tickets are $3 each or three for $8.
Her birimiz elinden geleni yapmalı.
- Each one of us should do his best.
O her birimize sonsuz yaşam için ödeme yaptı.
- He paid an eternal life for each one of us.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.
- Find mutual interests, and you will get along with each other.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
Onlar asla birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
- They were never to see each other again.
Tom birkaç deneme yaptı ama her seferinde başarısız oldu.
- Tom made several tries, but failed each time.
Üç kere denedik ve her seferinde başarısız olduk.
- We had three tries and failed each time.
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
An each, piece, single item, or individual item package.
The apples cost 50 cents each.
I'm going to give each of you a chance to win.
The sun comes up each morning and sets each night.
Do not leave without checking each and every door to make sure it is locked.
Maria and Robert loved each other.
My housemate is a strict vegan. I personally could never not eat meat, but each to his own.
Tom has given everybody three apples each.
- Tom has given everyone three apples each.
Everyone knows they like each other, except for them.
- Everyone knows they like each other, except them.
I would never want my bathroom decorated in chartreuse and turquoise, but to each his own, I suppose.