eşyalı

listen to the pronunciation of eşyalı
Турецкий язык - Английский Язык
furnished
equipped with whatever is needed
Simple past tense and past participle of furnish
A furnished room or house is available to be rented together with the furniture in it
supplied with furniture
When you say that a room or house is furnished in a particular way, you are describing the kind or amount of furniture that it has in it. We took tea by lamplight in his sparsely furnished house
{s} supplied with furniture and appliances
provided with whatever is necessary for a purpose (as furniture or equipment or authority); "a furnished apartment"; "a completely furnished toolbox
eşya
ware
eşya
article

These hand-made articles differ in quality. - Bu el yapımı eşyalar kalite olarak farklıdır.

These articles are not for sale. - Bu eşyalar satılık değildir.

eşya
{i} property

I entrusted my property to the lawyer. - Eşyamı avukata teslim ettim.

eşya
{i} goods

Fewer workers meant fewer people with money to buy goods. - Daha az sayıda işçi eşya satın alacak paralı daha az sayıda insan anlamına geliyordu.

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

eşya
stuff

It took me ages to pack up my stuff. - Eşyaları paketlemek çok uzun sürdü.

It took me ages to pack up my stuff. - Eşyalarımı paketlemem çok zamanımı aldı.

eşya
freight
eşya
{i} thing

I found a box of Tom's things in the closet. - Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.

Please leave my things as they are. - Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın.

eşya
furniture

I changed the arrangement of the furniture in my room. - Odamdaki eşyaların yerlerini değiştirdim.

There was hardly any furniture in the house. - Evde, neredeyse hiç eşya yoktu.

eşya
{i} commodity
eşya
{i} belonging

Put your name on all your belongings. - Bütün eşyalarınıza adınızı yazın.

Are these all your belongings? - Bütün bunlar kişisel eşyalarınız mı?

eşya
furnish
eşya
effects

The suspect had to lay all his personal effects on the table. - Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.

eşya
impedimenta
eşya
freightage
eşya
unit
eşya
things

Please leave my things as they are. - Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın.

I've heard that Tom buys things on the black market. - Tom'un eşyaları kara borsadan aldığını işittim.

eşya
wares
eşya
belongıngs
eşya
luggage, baggage
eşya
appointments
eşya
furnishings, (household) goods, furniture
eşya
bulk
eşya
gear
eşya
things, objects, effects, goods, property, commodity; furniture; luggage, belongings; freight
eşya
belongings

They are all my personal belongings. - Onların hepsi benim kişisel eşyalarım.

Are these all your belongings? - Bütün bunlar kişisel eşyalarınız mı?

eşya
traps
eşya
things, belongings
eşya
paraphernalia
eşya
trappings
Турецкий язык - Турецкий язык
Eşyası olan: "Adaya taşınmayı kurdular, eşyalı bir ev aradılar."- R. H. Karay
Eşyası olan
EŞYA
(Osmanlı Dönemi) (Şey. C.) (Bu kelime, Türkçede müfret gibi kullanılır.) Ev döşemeye mahsus halı, dolap v.s
EŞYA
(Osmanlı Dönemi) Elbise, yatak, çamaşır gibi malzemeler
EŞYA
(Osmanlı Dönemi) Yük, yük eşyası
Eşya
yük
Eşya
pılı pırtı
eşya
Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü: "Güçlük, ev bulmak ve eşyayı taşımak derdiyle başlar."- B. Felek
eşya
Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü
eşyâ
(Osmanlı Dönemi) şeyler
eşyalı
Избранное